GMK Röportajlar #44: Ceyhun Akgün
GMK Röportajlar’ın 44’üncüsünü üyemiz Ceyhun Akgün’e ayırdık. Ambalajı sadece bir yüzey tasarımı değil stratejik bir anlatı alanı olarak nitelendiren Akgün’le, bir yaşam pratiği olarak tasarım ve mesleğin geleceği üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
- Yazar Admin, 02.12.2025
GMK Röportajlar’ın 44’üncüsünü Ceyhun Akgün’e ayırdık. 2006’dan bu yana GMK üyesi ve derneğin yönetim kurulunda da görev almış olan tasarımcının üretimlerinde, pazarlamanın doğrudan aracı ve kullanıcıyla ilk temas noktası olarak nitelendirdiği ambalaj tasarımı öne çıkıyor. Akgün, ambalajı sadece bir yüzey tasarımı değil stratejik bir anlatı alanı olarak ele aldığını belirtiyor. Mesleğe önce alaylı başlayıp sonra akademik eğitime yönelen üyemizle bir yaşam pratiği olarak tasarım ve yapay zekânın hızla geliştiği dünyamızda mesleğin geleceğine dair kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.*

Grafik tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz? Bize serüveninizden bahseder misiniz?
Grafik tasarımcı olma sürecim klasik bir kariyer planlamasından çok, sezgisel bir yönelimle ve gözlem temelli öğrenmeyle şekillendi. Başlangıçta bu alanda akademik bir eğitimim yoktu, mesleğe alaylı olarak adım attım. Tasarımın doğasına olan ilgim, beni kendi kendime öğrenmeye ve disiplinli bir şekilde bu alanın bilgi evrenine dalmaya yönlendirdi. Üniversiteye başlamadan önce, ülkemizde çıkmış hemen her kitabı okumaya çalıştım. Beğendiğim tasarımların yalnızca estetik yönüyle değil, ardındaki düşünsel yapı ve hikâyelerle de ilgileniyordum. Belirli aralıklarla yayımlanan yabancı yayınların, tasarımcı portfolyolarının ve tasarım atölyelerinin projelerini toplar, detaylı biçimde incelerdim. Günlük basında, dergilerde çıkan kampanyaların ilanlarını toplar biriktirirdim. Bu süreç, bana sadece bir görsel hafıza değil, aynı zamanda bir eleştirel bakış açısı da kazandırdı. Zamanla fark ettim ki bu alanın gerektirdiği bilgi derinliği, sadece deneyimle değil, teorik zeminle de güçlenmeli. Bu yüzden meslek içinde aktifken üniversite eğitimi alma kararı verdim. Böylece sezgisel birikimimle akademik disiplin bir araya geldi ve birbirini beslemeye başladı. Profesyonel kariyerim boyunca tasarımın yalnızca biçim üretmek değil, strateji kurmak, kriz anında yön almak, ekipleri yönetmek ve karar verici olmak gibi çok katmanlı bir yapı olduğunu deneyimledim. Bu bakış açısı, bugün hem uygulayıcı hem eğitmen hem de araştırmacı kimliğime yön verdi. Tasarım benim için hâlâ bir iş değil, dünyayı okuma, yeniden kurma ve başkalarıyla bağ kurma biçimi. Günlük hayatımın, yaşamımın bir parçası.

Ambalaj Tasarımı, kitap tasarımı, 2004
Öte yandan hem dostluk hem de profesyonel perspektif anlamında bana çok şey katan kişilerle yollarım kesişti. Özellikle ambalaj tasarımı alanına odaklanmamda çeşitli işbirlikleri ve üretimler yön gösterici oldu. Bu anlamda, Ömer Durmaz ile tanışmam bir dönüm noktasıydı. Sadece mesleki değil, insani olarak da uzun yıllara yayılan güçlü bir dostluğumuz oldu. Onunla ambalaj tasarımı odaklı bir web platformu tasarladık, fikir yürüttük, geliştirdik. Devamında birçok değerli tasarımcının katkısıyla şekillenen Ambalaj Tasarımı: Başarılı Bir Ambalaj Projesi İçin Profesyonellerden Notlar isimli kitabın üretim sürecinde yer aldık. Ömer’in vesilesiyle, sektöre yön veren isimlerden İlhan Bilge ile tanışma fırsatı buldum. Kendisinin yalnızca sektöre değil, mesleki düşünce yapımıza da katkı sunan tavsiyeleri, birçok tasarımcı gibi bana da yol gösterici oldu. Yıllar içinde bir başka üretim alanımız olan Digital Arts dergisi doğdu. Ömer Durmaz’ın ofisinde yaptığımız yaratıcı bir görüş alışverişiyle temelleri atılan bu yayın, ülkemizde dijital illüstrasyon, konsept art ve 3D Art gibi alanlara odaklanan öncü bir dergiye dönüştü. Uzun yıllar boyunca bu yayının yayın yönetmenliği, yazarlığı ve art direktörlüğünü yürüttüm. Dergilerin altın çağını yaşadığı o dönemde, Ömer Durmaz’ın uzun süre yayın yönetmenliğini yaptığı ve sonrasında farklı bir yapılanmaya giren Grafik Tasarım dergisinde yazılar yazdım. Akademik makalelerden sektörel yorumlara kadar birçok içerikle katkı sundum. Bu dönemde, diğer dergilerde de üretmeye, paylaşmaya, mesleki birikimi çoğaltmaya devam ettim ve tüm bu üretim ve etkileşimler, tasarımı yalnızca bir meslek değil, bir yaşam pratiği olarak görmemi sağladı.

Digital Arts, süreli yayın için logo ve kapak tasarımı, 2010
İletişim tasarımında ilgi duyduğunuz/çalıştığınız spesifik bir alan var mı?
Ambalaj tasarımı bugün itibariyle tüm mesleki çalışmalarımın merkezinde konumlanıyor. Bu alana ilgim, yalnızca estetik bir çekimle değil, daha çok disiplinlerarası yapısı ve kapsamlı etki alanıyla şekillendi. Çünkü ambalaj, yalnızca bir ürünün yüzü değil, aynı zamanda markanın sesi, pazarlamanın en doğrudan aracı ve kullanıcıyla ilk temas noktasıdır, başlı başına bir ekosistemdir. Pazarlama iletişiminin büyük kısmı ambalajlı ürünler üzerine inşa edilir, televizyondan dijital reklama kadar birçok mecra, ambalajlı ürünlerin sunumu etrafında döner. Hatta reklamcılık, marka yönetimi ve stratejik iletişim alanında yazılmış birçok kaynakta ambalaj, ürünün pazardaki algısı, büyüme potansiyeli ve tüketiciyle kurduğu bağ üzerinden değerlendirilir. Dolayısıyla ambalaj, yalnızca bir yüzey tasarımı değil, stratejik bir anlatı alanıdır. Ben bu alanda, özellikle "anlatı gücü yüksek, stratejik olarak konumlanmış ve üretime uygun tasarımlar" üretmeyi hedeflerim. Sadece yaratıcı fikir üretmekle kalmam; bu fikrin tüm üretim süreci boyunca nasıl davranacağını, hangi maliyetlerde nasıl sonuç vereceğini, çevresel etkilerini ve kullanıcıyla nasıl bağ kuracağını da gözetirim. Yani ambalaj tasarımı benim için yalnızca bir uzmanlık alanı değil, aynı zamanda tasarımcı kimliğimin sınandığı ve sürekli yenilendiği bir merkez noktasıdır.
Dark Blue Energy Drink, 3D ambalaj tasarımı görselleştirmesi, 2022
Dark Blue Energy Drink, ambalaj tasarımı, 2022
Sizce bir tasarımcının tasarım anlayışı ile müşterinin beklentileri veya kararları arasında nasıl bir denge olmalı?
Tasarım süreci, çoğu zaman iki farklı dünya arasında bir köprü kurmayı gerektirir: biri tasarımcının vizyonu, diğeri müşterinin hedefleri. Bu denge sabit ve matematiksel bir formül değil, her projede yeniden kurulması gereken dinamik bir ilişkidir. Ben bu süreci, taraflar arası bir "anlam inşası müzakeresi" olarak görürüm. Tasarımcı olarak bizim sahip olduğumuz şey, biçimsel deneyim, kullanıcı davranışlarını okuma yetisi, görsel hikâye anlatıcılığı ve teknik bilgi birikimidir. Müşteri ise işin piyasa gerçeklerine, marka hedeflerine, bütçeye ve hedef kitleye dair içgörüsünü getirir. İdeal bir projede, bu iki farklı bilgi seti çatışmaz, birbirini besler. Elbette bu her zaman kolay bir uyumla gerçekleşmez. Müşteri beklentileri bazen klişelere ya da görsel alışkanlıklara dayanabilir. Tasarımcı burada sadece estetik öneren değil, aynı zamanda stratejik danışman rolünü üstlenmelidir. Aldığı brifin ötesini okuyabilen, sorunun esasını ortaya koyabilen ve daha iyiyi önerme cesaretine sahip bir pozisyonda durmalıdır. Ancak bu süreçte tasarımcının en önemli sınavı egosudur. Kendi tasarım anlayışına fazlaca bağlı kalmak, çözüm üretme esnekliğini zayıflatabilir. Öte yandan, tamamen müşteri odaklı ilerlemek de işi kimliksiz ve sıradan bir çözüme dönüştürebilir.
Projelerimde her zaman şuna dikkat ederim: Tasarım, her iki taraf için de anlamlı bir değer üretmeli. Ne sadece tasarımcının iç dünyasının bir yansıması ne de yalnızca müşterinin taleplerine boyun eğen bir ürün olmalı. Ortaya çıkan iş, bir stratejik çözüm önerisi olduğu kadar kavramsal olarak tutarlı, görsel olarak ilham verici olmalı. Sonuç olarak, bu denge bilgi paylaşımı, açık iletişim, esnek ama ilkeli bir tutum ve tasarımcının “uzlaştırıcı lider” rolünü benimsemesiyle kurulur. Bu da zamanla hem tasarımcının hem müşterinin olgunlaşmasını sağlar.

Dark Cafe, soğuk kahve için ambalaj tasarımları, 2025
Bugüne dek yaptığınız işler arasında sizin için en önemli olanlar hangileri?
Profesyonel kariyerimde birçok farklı ölçekte ve sektörde projeye imza attım, ancak içlerinde biri, yalnızca çıktısıyla değil, tüm süreciyle benim için özel bir yere sahiptir. Global ölçekte faaliyet gösteren bir temizlik ürünleri markası için hazırladığım sıvı deterjan ambalaj tasarımı projesi hem bir dönüm noktası hem de mesleki olgunluğumu sınayan bir deneyim oldu. Proje, oldukça zorlu bir takvimle ve yüksek baskı altında başladı. Marka tarafında brif belirsizdi, ekipler arası koordinasyon eksikti ve işin çokuluslu yapısı süreci karmaşıklaştırıyordu. Tam da bu noktada yalnızca bir tasarımcı değil, bir çözüm ortağı olarak devreye girmem gerekti. Süreci sadece bir tasarım süreci olarak değil, aynı zamanda bir karar alma, ikna etme ve üretim yönetme süreci olarak yönettim. Tasarımı hazırlarken sadece estetik ve marka değerini değil, üretim bantlarındaki teknik sınırlamaları, raf yerleşim stratejilerini, tüketiciyle kurulacak duygusal bağı ve rakip markaların konumlanmalarını eşzamanlı düşündüm. Bu süreçte tasarım stratejik düşünceyle, teknik bilgiyle ve kriz yönetimi becerisiyle harmanlandı. Özellikle baskı öncesi hazırlık, renk yönetimi ve üretim koordinasyonu konularında doğrudan sorumluluk alarak, tasarımın sadece yaratım değil, uygulama ve sonuç alma aşamalarını da üstlendim. Bu proje, bana mesleki öz güvenimi pekiştiren, liderlik reflekslerimi keskinleştiren ve tasarımın ne kadar çok katmanlı bir iş olduğunu bir kez daha hatırlatan özel bir deneyim sundu. Hâlâ dönüp baktığımda, estetik olarak değil, süreç yönetimi açısından da gurur duyduğum bir iş olarak öne çıkar. Benim için önemli olan işler, yalnızca ödül alanlar ya da çok ses getirenler değil, mesleki kimliğimi inşa eden, bana dönüşüm sağlayan, düşünce biçimimi değiştiren işlerdir. Bu anlamda bu proje, yalnızca bir ambalaj işi değil, aynı zamanda tasarımcı kimliğimin sahici bir sınavıydı.
Bugüne dek sizi en fazla etkileyen tasarım hangisi ve neden?
Tasarım tarihi içerisinde birçok unutulmaz iş, birçok büyük etki yaratmış fikir ve çığır açan estetik anlayış yer alsa da beni en çok etkileyen işlerin ortak özelliği, sadece biçimsel cesaret değil, düşünsel cesareti de taşıyor olmaları. Bu bağlamda, Mouse Graphics’in ambalaj tasarımı projeleri hem işlevsel bütünlüğü hem de kavramsal derinliğiyle beni fazlasıyla etkilemiştir. Mouse Graphics, sıradanlaşmış pazar yapılarının içine sızarak, o yapıyı içten dönüştürecek kadar radikal işler üretme konusunda son derece başarılı. Özellikle basmakalıp söylem ve formların dışında düşünme becerileri, benim için sadece bir tasarım stili değil, bir zihinsel cesaret örneği. Tasarımı bir iletişim aracından çok, kültürel bir duruş ve stratejik bir karşı çıkış olarak konumlandırmaları, tasarımcının konumunu yeniden tanımlayan ve dönüştüren bir yaklaşım. Mouse Graphics’in işleri, bir ambalajın sadece “görünmesi” değil, aynı zamanda “düşündürmesi” gerektiğine inanan bir tasarımcı olarak bana bu düşüncenin sahici bir karşılığını sunuyor. Biçimsel sadelikle birlikte kavramsal yoğunluğu aynı yüzeyde sunabilmeleri, estetikle anlam arasında güçlü bir bağ kurmaları örnek alınası. Onların işlerinde sadece grafik çözümleme değil, stratejik bir metafor, tipografik bir kırılma veya sezgisel bir yönelim hissedilir. Özellikle gıda sektörüne yönelik ambalajlarında, kullanıcıyı pasif bir alıcı olmaktan çıkarıp, aktif bir yorumlayıcıya dönüştüren yaklaşım beni etkiliyor. Ambalajın sessizliğini bozan, soru sorduran, kullanıcıyı tasarıma ortak eden bu tavır, tasarımı yalnızca beğenilen değil, tartışılan bir nesne hâline getiriyor.
Özetle, beni etkileyen tasarım, görsel bir çözümden fazlası. Bir zihniyeti, bir tavrı, bir pozisyon alış biçimini temsil eder. Mouse Graphics’in işlerini bu anlamda sadece referans değil, aynı zamanda yön belirleyici, meydan okuyucu ve ilham verici buluyorum.
Just Coffee, soğuk kahve için ambalaj tasarımı, 2021
Yaşadığınız şehrin tasarımlarınızı etkilediğini düşünüyor musunuz?
Kesinlikle evet. Yaşadığınız şehir, yalnızca fiziksel bir çevre değil, aynı zamanda zihinsel altyapınızı, estetik referanslarınızı ve duygusal dinamiklerinizi şekillendiren güçlü bir etken. Bu nedenle, yaşadığım şehir ve çevre, sadece görsel algımı değil, düşünme biçimimi, kavram üretimimi ve tasarıma yaklaşımımı doğrudan etkiler. Şehir dediğimiz şey sokakları, binaları ya da coğrafi sınırları aşan bir varlık. İletişim biçimlerinden gündelik hayatın ritmine, toplumsal katmanlardan kültürel kodlara kadar her şeyi kapsıyor. İstanbul gibi tarihsel yoğunluğu olan, kültürel çeşitliliği yüksek ve zamanın katmanlarını aynı anda taşıyan bir şehirde yaşamak, tasarım dilimi sürekli olarak hem gerilimli hem de zengin kılıyor. Bana sadece estetik çeşitlilik değil, aynı zamanda farklı kültürlerle etkileşim kurabilme yetisi de kazandırdığını düşünüyorum. Her gün karşılaştığınız tipografi örnekleri, afiş dili, sokak estetiği, semtler arası sınıfsal farklılıkların görsel ifadesi bile tasarım okuma biçimimizi dönüştürebiliyor. İstanbul’un kaotik yapısı, çoğu zaman soyutlama yeteneğimi, karmaşadan anlam çıkarma becerimi geliştirdi. Bu kent, kuralsız görünen yapısıyla bir çeşit görsel anarşizm sunuyor. Bu da benim zihinsel esneklik, bağlamdan soyut biçim çıkarma gibi tasarım reflekslerimi derinleştirdi.
Ayrıca şunu da çok önemsiyorum: Yaşadığınız kültürel çevre, bilgiye erişiminiz kadar, entelektüel gelişiminizi de biçimlendiriyor. Şehirdeki müzeler, sergiler, yaratıcı topluluklar, atölyeler, bağımsız yayınlar ya da sadece bir kahve sohbeti bile sizin mesleki belleğinizi şekillendiriyor. Bu da tasarıma sadece bireysel değil, kolektif bir deneyim olarak yaklaşmamı sağlıyor. Dolayısıyla, şehir yalnızca yaşanılan değil, aynı zamanda "tasarlanan" bir mekân. Bu şehirde yaşamak, bana yalnızca tema değil, aynı zamanda ritim, gerilim ve derinlik kazandırıyor ve bu, her tasarıma doğrudan olmasa da dolaylı bir zemin olarak yansıyor.
Bugüne dek işlerinizde telif sorunlarıyla karşılaştınız mı? Tasarım alanında dikkatinizi çeken ya da öncelikli gördüğünüz benzeri sorunlar nelerdir?
Evet, maalesef bugüne dek birçok farklı düzeyde telif ve etik sorunluyla karşılaştım. Bu durum, yalnızca benim değil, pek çok tasarımcının karşı karşıya kaldığı kronik bir sektörel problem. Tasarım görünür, erişilebilir ve çoğu zaman dijital ortamda dolaşan bir üretim türü olduğu için, fikirlerin izinsiz alınması, tasarımların bağlamından koparılarak yanlış şekillerde kullanılması ya da tümüyle sahiplenilmesi gibi durumlara üzülerek tanıklık ettim. Bu sorunlar sadece bireysel emek kaybı değil, aynı zamanda mesleki motivasyonu ve etik zemini de zedeleyen vakalardır. Bir tasarımcının özgünlüğünü koruyabilmesi için sadece iyi fikirler üretmesi değil, aynı zamanda bu fikirlerin korunabilir olması da gerekir. Ne yazık ki özellikle dijital paylaşım kültürü içinde, bu hakların izlenmesi ve uygulanması ciddi zorluklar barındırıyor.
Zaman zaman doğrudan yaşadığımız örnekler de oluyor. Örneğin bir müşterimizle ambalaj tasarımı sürecine giriyoruz. Araştırma, fikir geliştirme, eskiz ve ön uygulama aşamaları tamamlanıyor. Ancak proje sonunda müşteri, tasarımdan vazgeçtiğini belirtiyor. Bu noktada ne yazık ki tasarımcılar tam ücretlerini alamıyor, hatta bazıları hiç gelir elde edemiyor. Ardından, üzülerek görüyoruz ki aynı müşteri bu tasarımlardan ilham alarak, geliştirdiğimiz görsel yaklaşımı ve problem çözme yöntemini çok daha düşük ücretle başka bir tasarımcıya yaptırıyor. Fikirsel emeğin bu şekilde kullanılması, ne yazık ki telif konusunun yalnızca teknik değil, etik bir mesele olduğunu da ortaya koyuyor. Bazen bir afiş tasarımınız bir belediye etkinliğinde, haberiniz olmadan kullanılmış oluyor. Bazen özgün ambalaj yapılarınız, başka markalar tarafından taklit edilerek piyasaya sürülüyor. Telif konusu yalnızca teknik bir hak meselesi değil, aynı zamanda karşılıklı saygı, emek bilinci ve etik duruşla ilgili bir mesele. Bu konunun daha fazla görünür olması hem meslek içi eğitimlerin artması hem de tasarımcı topluluklarının bu konuda daha dayanışmacı olması gerektiğini gösteriyor. Hukuki hakların korunması elbette önemli ama önleyici olan, toplumsal ve sektörel bilinçtir. Tasarım fikrinin bir “ürün” değil, bir “emek” ve “birikim” olduğu her fırsatta vurgulanmalı.
Arkim Yapı Mimyasalları, ambalaj tasarımı, 2018
İletişim tasarımı alanındaki güncel işleri takip ediyor musunuz? İlgiyle takip ettiğiniz tasarımcılar/projeler var mı?
Kesinlikle evet. Tasarım pratiği sürekli değişen, dönüşen ve yenilenen bir alan. Bu değişimi okuyabilmek, güncel referansları anlayabilmek ve kendi üretim alanına entegre edebilmek, bir tasarımcının zihinsel dinamizmi açısından hayati önem taşıyor. Bu nedenle ambalaj tasarımı başta olmak üzere grafik tasarımın farklı alt kollarında hem güncel projeleri hem de tarihsel bağlamı olan işleri yakından takip ediyorum.
Mehmet Gözetlik, Türkiye’de ambalaj tasarımı sahnesinde özellikle sadeleştirme ve kimlik dönüşümü noktasında dikkat çeken bir isim. Özellikle Minimalist Effect in the Maximalist Market gibi projeleriyle, yoğun görsel karmaşanın hâkim olduğu pazarlarda marka ambalajlarını yalnızca logoyla veya çok sade biçimde yeniden tanımlayarak fark yaratmıştır. Örneğin bir deterjan markasının ambalajında eski çok katmanlı görsel öğeler yerine sadece markanın logosu ve açık, tek renkli bir zemin kullanılmış, böylece raf üzerinde göz hizasına daha kolay çıkılması, mesajın okunurluğu ve marka hatırlanabilirliği önemli ölçüde artırılmıştır. Gözetlik’in yaklaşımı, estetik minimalizmin ötesinde “ürünün özüne, tüketicinin algısına ve raf dinamiğine” odaklanan bir üretim stratejisi içeriyor. Bu bağlamda Türk tasarımcılarının global arenada kendilerine yer bulmasında önemli bir örnek teşkil etmektedir.
Ofis ölçeğinde baktığımızda, Yunanistan merkezli Mouse Graphics dışında, ambalaj tasarımında çığır açan bir diğer stüdyo da İngiltere merkezli Pearlfisher’dır. Markalaşma ve ambalaj tasarımını bir bütün olarak ele alan, kullanıcı deneyimini en ince ayrıntısına kadar düşünen bir yaklaşıma sahipler. Aynı şekilde, Danimarkalı stüdyo Bessermachen da duyusal tasarım, malzeme kullanımı ve ambalaj hissiyatı açısından oldukça özgün işler çıkarıyor. Bunların dışında, Turner Duckworth, Stranger & Stranger, Depot WPF ve Backbone Branding gibi ofisler de ambalaj tasarımı alanında güçlü işler ortaya koyuyor. Bu stüdyoların işleri yalnızca görsel değil, kültürel, ekonomik ve sosyal bağlamda da okunabilir nitelikte.
Gübretaş Tarım Kimyasalları, ambalaj tasarımı, 2018
Ayrıca altını çizmek isterim ki, hâlihazırda ambalaj tasarımı alanında uluslararası ölçekli projeler yürüten, çokkültürlü bir ekip yapısına sahip SGK adlı global ajansın İstanbul ofisinde aktif olarak çalışıyorum. Bu yapı içerisinde, ambalaj tasarımının hem teknik hem de stratejik boyutlarına yön veren çok önemli bir isim olan Mehmet Çiftçi ile çalışmak, benim için hem profesyonel hem de entelektüel açıdan çok kıymetli bir deneyim sunuyor. Mehmet Çiftçi aktif olarak mesleğini sürdüren, ömrü 20 yılı bulan ve ambalaj yüzü neredeyse hiç değişmemiş tasarımlara imza atmış nadir tasarımcılardan biri. Onun üretim ve baskı öncesi süreçleri yöneten sistematik yaklaşımı, bir ambalajın yalnızca estetik bir nesne değil, sürdürülebilir, işlevsel ve uzun ömürlü bir iletişim aracı olabileceğini çok net biçimde gösteriyor. SGK’nın global markalar için geliştirdiği stratejik çözümler ve çok katmanlı proje yönetimi, benim de tasarım anlayışımı daha sistematik, çokdisiplinli bir yapıya taşıyor. Bu süreçte, tasarımın yalnızca yaratıcı bir faaliyet değil, aynı zamanda veri okuma, strateji kurma ve kullanıcı deneyimini yönlendirme gibi pek çok katmanı olduğuna dair içgörülerim derinleşti.
İlhan Bilge’nin “ambalajın üç S’si: sarar, saklar, sevk eder” formülü, ambalaj tasarımını yalnızca estetik bir kaplama olarak değil, tamamlayıcı bir sistem, bir deneyim ve tüketiciyle kurulan sürekli bir ilişki olarak görmemizi sağlar. Burada “sarar” kısmı ambalajın ürünü koruma, marka kimliğini kuşatma fonksiyonunu, “saklar” kısmı ürünün raf içinde güvenli, okunabilir ve hatırlanabilir kalmasını, “sevk eder” ise ambalajın kullanıcıya ulaşma, hareket halinde olma, dağıtım sürecinde etkinlik kazanma görevini ifade eder. Bu bakış açısı, ambalaj tasarımcısına sadece “görsel kararlar alın” demek yerine ürün‑üretim‑dağıtım üçgeninde sistemsel sorumluluk üstlenme çağrısı yapar. İlhan Hocamızın bu yaklaşımı, tasarımcının raf estetiğini geçip sürdürülebilirlik, kullanıcı algısı ve lojistik dinamiklerin içinde yer alması gerektiğini ortaya koyuyor.
Bu tarz ofisleri ve tasarımcıları takip etmek sadece ilham almakla kalmıyor, aynı zamanda global ölçekli projelerde hangi stratejilerin işe yaradığını, hangi görsel dillerin dönüştürücü etkiler yaratabildiğini de anlamamı sağlıyor. Böylece kendi pratiğimde yerel bağlamla global referanslar arasında daha sağlıklı bir köprü kurabiliyorum.
Size göre iyi tasarım nedir?
İyi tasarım, yalnızca göze hoş gelen ya da teknik olarak doğru olan bir üretim biçimi değildir. İyi tasarım, amacına hizmet eden, bağlamına uygun düşen, hedef kitlesiyle anlamlı bir ilişki kurabilen ve tüm bunları estetik, işlevsellik ve strateji üçgeninde dengeleyebilen üretimdir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta var: Bazen piyasada çok başarılı olmuş, tüketici tarafından benimsenmiş bir tasarım, profesyonel bir gözle bakıldığında teknik ya da kavramsal olarak zayıf olabilir. Bu da bize "İyi tasarım nedir?" sorusunun tek bir cevabı olmadığını gösterir. Yani pazar başarısı, her zaman tasarım kalitesiyle doğru orantılı değildir. Özellikle ambalaj tasarımı gibi kullanıcıyı ilk temasta yakalamayı amaçlayan bir alanda, görsel vuruculuk ya da trend uyumu kısa vadeli başarılar getirebilir. Ancak bu başarı, her zaman sürdürülebilir ya da stratejik değildir. Bu nedenle bir tasarımın iyi olup olmadığını değerlendirirken, onu hangi amaca hizmet etmek üzere yaptığımızı, hangi bağlamda değerlendirdiğimizi, hangi kullanıcı psikolojisine seslendiğimizi göz önünde bulundurmalıyız.
Bu konuda Dieter Rams’in “iyi tasarım on ilkesinden” ilham alırım. Özellikle “İyi tasarım yenilikçidir, anlaşılırdır, uzun ömürlüdür ve çevre dostudur” ilkesi, tasarıma bakış açımı kurumsal ve pratik düzlemde şekillendirmiştir. Rams’in savunduğu gibi, bir tasarım “kendini göstermek için bağırmamalı, işini sessizce ama güçlü biçimde yapmalıdır”. Ayrıca tasarımcı Paul Rand’in "Design is the silent ambassador of your brand" ifadesi de iyi tasarımın, marka değerleriyle kullanıcı arasında köprü kuran sessiz bir temsilci olduğunu net biçimde ortaya koyar. Rand’in yaklaşımı, tasarımın sadece göze değil, zihne ve kültüre hitap etmesi gerektiğini savunur. Bu söz özellikle ambalaj tasarımıbağlamında ele alındığında daha da anlam kazanır. Çünkü bir ürünün ambalajı, tüketiciyle ilk teması kuran ve marka vaadini, kalite algısını, kullanım kolaylığını, farklılaşma stratejisini çoğu zaman tek başına yansıtan öğedir. Müşteri henüz ürünü deneyimlemeden önce, ambalajı üzerinden o markayla ilgili bir “duygu” geliştirir. İşte bu noktada tasarım, sessiz ama son derece güçlü bir temsilciye dönüşür. Günümüzün hızlı tüketim dinamikleri içinde, bu sessizlik çoğu zaman kayboluyor. Görsel gürültünün, aşırı stilizasyonun ve trend odaklı üretimin içinde tasarımın temel işlevi unutulabiliyor. Oysa benim için iyi tasarım, kullanıcıya güven veren, ürünün doğasına sadık kalan, sürdürülebilir üretimle uyumlu ve içinde çözülmesi gereken bir problem taşıyan, ama bu problemi estetik ve stratejiyle çözen bir varlıktır.
Kurumsal projelerde de bu yaklaşımı sürdürüyorum. Karşılaştığım çok katmanlı briflerde, bir tasarımın yalnızca yaratıcı değil, uygulanabilir, anlaşılır, zaman içinde evrilebilir ve farklı kültürel bağlamlara uyarlanabilir olması gerekiyor. İyi tasarım burada, ekipler arası iletişimi kolaylaştıran ve üretim, pazarlama, satış, tüketici deneyimi gibi tüm alanlara temas edebilen bir merkez işlevi görüyor.
Kısacası iyi tasarım, sadece “beğenilen” değil, aynı zamanda “neden beğenildiği” açıklanabilen tasarımdır.
Aralçı Yapı Kimyasalları, ambalaj tasarımı, 2022
Son dönemde üzerinde çalıştığınız yeni projeleriniz var mı?
Evet, son dönemde hem profesyonel hem akademik alanda beni heyecanlandıran birkaç önemli proje üzerinde çalışıyorum. Özellikle tasarım dünyasını hızla dönüştüren yapay zekâ teknolojilerinin, tasarımcı kimliği üzerindeki etkilerini araştıran bir akademik çalışmayı başlattım. Bu projede, yapay zekâ destekli araçların sadece üretim süreçlerini değil, aynı zamanda düşünsel yönelimleri, estetik karar alma süreçlerini ve etik sınırları nasıl dönüştürdüğünü anlamaya çalışıyorum.
Bu araştırma kapsamında, özellikle ambalaj tasarımı gibi çok katmanlı ve stratejiye dayalı alanlarda yapay zekânın potansiyelini analiz ediyorum. Örneğin, veri temelli renk seçimleri, kullanıcı profiline göre tasarım varyantları üretimi, yapay zekâdestekli marka arketipi çözümlemeleri gibi konular üzerinde yoğunlaşıyorum. Tasarımcının rolünün giderek “araştırmacı, editör ve kavramsal kurucu” konumuna evrildiği bu dönemde, yapay zekâyı sadece bir araç olarak değil, aynı zamanda birlikte düşünmeyi mümkün kılan bir sistem ortağı olarak konumlamaya çalışıyorum. Yapay zekâ, özellikle yaratıcı sürecin ilk fazlarında ciddi bir kolaylaştırıcı rol üstlenebilir. Ancak burada kritik olan, tasarımcının bu araçlara teslim olmadan, onları bir tür “dijital asistan” gibi konumlandırarak karar verici pozisyonunu korumasıdır. Yani yaratıcı sürecin lideri hâlâ insan olmalı; yapay zekâ ise veri odaklı alternatifler sunan bir eş düşünür görevi görmeli. Bu bağlamda yapay zekâyı etkili kullanan tasarımcılardan bazıları, süreci hızlandırmakla kalmayıp, onu yeni kavramsal çıkış noktalarına taşıyor. Yine bazı bağımsız yaratıcılar, Midjourney gibi araçları sadece stilize görseller için değil, metaforik kavram üretimi için de kullanarak, tasarımı sadece biçim değil, fikir üretim zemini olarak yeniden kurguluyor.
Yürüttüğüm çalışmalarda da temel motivasyonum, bu araçlarla tasarım sürecini hızlandırmak değil, daha fazla düşünce alanı açmak. Yani amaç, yapay zekâya “iş yaptırmak” değil, birlikte düşünme kapasitesini artırmak. Bu perspektifin, özellikle eğitim alanında da yeni metodolojiler oluşturacağına inanıyorum.
Tasarım dışında uğraştığınız alan(lar) var mı?
Tasarım hayatımın merkezinde olsa da zihinsel ve fiziksel dengemi koruyabilmek adına tasarım dışındaki alanlara da özel bir ilgi duyuyorum. Bunların başında motosiklet sürmek geliyor. Motosiklet, benim için sadece bir ulaşım aracı değil, bir zihinsel arınma ve duyusal farkındalık pratiği. Yolda olmak hem düşünsel boşluk hem de yeni fikirlerin doğuşuna imkân veren eşsiz bir akış durumu yaratıyor. Özellikle uzun rotalar, yeni coğrafyalar ve kültürel çeşitliliklerle karşılaşmak, tasarım belleğimi ve sezgisel haznemi besliyor. Motosiklet sürmek, düşüncelerimi toparlamak ve zihinsel yükleri sadeleştirmek adına eşsiz bir alan sunuyor. Trafik dışı rotalarda, yalnızca rüzgârın sesi ve motorun ritmi eşliğinde geçen süre, gün içindeki karmaşayı dağıtmamı, konulara daha berrak bir zihinle yaklaşmamı sağlıyor. Odaklanma yetimi geliştiren bir tarafı da var. Uzun sürüşlerde sürekli dikkat, farkındalık ve öngörüyle hareket etmek gerekiyor. Bu disiplin, zamanla çalışma alışkanlıklarıma da sirayet etti. Aynı zamanda dış dünyayı dinlemek, doğayı gözlemlemek, ritimleri fark etmek, duyusal zekânın ve estetik sezginin gelişimine doğrudan katkı sunuyor. Şu sıralar büyük bir tur için hazırlık yapıyorum. Bu turu sadece bir seyahat olarak değil, aynı zamanda bir gözlem ve belge üretim süreci olarak planlıyorum. Ziyaret edeceğim bölgelerdeki ambalaj tasarımı örneklerini, yerel tipografi ve doku ilişkilerini, tüketiciyle kurulan görsel bağları inceleyerek kişisel bir arşiv oluşturmayı planlıyorum. Bu tür deneyimler, akademik çalışmalarıma da katkı sağlayacaktır.

Ceyhun Akgün, Photoshop Eğitim Seti, CD ve kapak tasarımı, 2000
Tüm bu faaliyetlere ek olarak, mesleki alanda da aktif şekilde bilgi paylaşımına önem veriyorum. Özellikle üniversitelerde, sektörel etkinliklerde ve bağımsız platformlarda verdiğim eğitimler, seminerler ve konuşmalarsayesinde sadece kendi deneyimimi değil, tasarımcı kimliğinin güncel dönüşümünü de paylaşma imkânı buluyorum. Bu süreçler hem öğrenmeye açık kalmamı sağlıyor hem de genç tasarımcılarla bağ kurarak ortak bir mesleki etik ve estetik zemin inşa etme fırsatı sunuyor.
Tasarım dışı bu uğraşlar, yalnızca birer hobi değil, aynı zamanda yaratıcı zihnin dinlenme, yeniden yapılanma ve derinleşme alanları. Çünkü üretimin sürdürülebilir olması için, sadece zihinsel değil, duygusal ve bedensel kaynakların da dengeli kullanılması gerekiyor.
Ne zamandır GMK üyesisiniz? GMK’nın çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
GMK ile 2006’da tanıştım. O tarihten bu yana hem bir meslek örgütü hem de bir kültürel platform olarak GMK'nın varlığını çok kıymetli buluyorum. Türkiye’de grafik tasarım alanının gelişimi, kurumsallaşması ve görünürlüğü açısından GMK’nın oynadığı rol tartışmasız bir öneme sahip. Özellikle genç tasarımcıların desteklenmesi, tasarım kültürünün arşivlenmesi ve mesleki etik kodların tartışılması gibi alanlarda yürütülen faaliyetleri yakından takip ediyorum.
Tasarımcı kimliğimin şekillenmesinde GMK’nın sağladığı ilham ortamının büyük katkısı oldu. GMK sergileri, yarışmaları ve yayınları yalnızca estetik bir değerlendirme değil, aynı zamanda meslek içi karşılaştırma, öğrenme ve kendi pozisyonunu sorgulama fırsatı da sunuyor. Bu tür alanlar, bireysel üretimin sınırlarını genişletmek ve kolektif üretim kültürüne katkı sunmak açısından çok değerli. Ayrıca telif hakları, tasarımcının emeğinin korunması ve meslek içi etik gibi konularda GMK’nın daha da aktif olması gerektiğine inanıyorum. Geçmişte yapılan seminerler, paneller bu yönde değerli adımlardı. Bu konuların güncel teknolojiler ve üretim pratikleriyle yeniden ele alınması ve özellikle yapay zekâ, veri üretimi, dijital yayıncılık gibi başlıklarda meslek içi bilincin artırılması için yeni çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Meslek hayatım boyunca sadece üretmeye değil, bilgi paylaşımına ve kolektif yapılar içinde yer almaya da önem verdim. GMK bu anlamda benim için yalnızca bir üye kartından ibaret değil, düşünsel, etik ve tarihsel bir bağ kurduğum bir zemin.

Diş macunu ambalajı üzerine kullanım illüstrasyonu, 2019
Mesleğinizin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Grafik tasarımın geleceğini değerlendirirken sadece sektörel yönelimleri değil, aynı zamanda insanlığın nasıl bir dönüşüm geçirdiğini de dikkate almak gerekiyor. Bu bağlamda tasarım, artık yalnızca estetik üreten değil, sorun çözen, strateji geliştiren, kültür inşa eden ve hatta krizlere yanıt veren bir alan olarak yeniden konumlanıyor. Paul Rand, “Tasarım yalnızca nasıl göründüğüyle değil, nasıl çalıştığıyla ilgilidir” derken günümüzde bu tanımın kapsamı daha da genişledi. Tasarım artık ürünle sınırlı değil, sistemlerle, deneyimlerle ve bütüncül yaşam kurgularıyla ilişkili. Bruce Mau’nun “Massive Change” adlı manifestosunda belirttiği gibi: “Dünyanın tasarıma ihtiyacı var. Ancak tasarımı yalnızca tasarımcıların yapmasına izin veremeyiz.” Bu söz, tasarımın gelecekte daha kolektif, daha çokdisiplinli ve daha sistematik bir karaktere bürüneceğini işaret ediyor.
Teknolojik gelişmeler, özellikle yapay zekâ, artırılmış gerçeklik ve veri odaklı tasarım araçları, tasarımcının araç setini kökten değiştiriyor. Ancak bu dönüşüm, tasarımcının işlevini azaltmak yerine onu daha stratejik bir pozisyona taşıyor. Tasarımcı artık yalnızca çözüm üretici değil, aynı zamanda süreci yöneten, etik kararlar veren, toplumun dönüşümünü yönlendiren bir aktör hâline geliyor. Bu noktada değişime ayak uydurmak yetmiyor; değişimi önceden okuyup ona yön verebilmek gerekiyor. Bu da yalnızca teknik beceriyle değil, araştırma, sezgi, kültürel okuma ve stratejik düşünceyle mümkün. Geçmişin büyük tasarımcıları bunu kendi dönemlerinde nasıl başardıysa, bizler de bugünün ve yarının tasarımcısı olarak yeni sorulara cesurca yanıtlar üretmek zorundayız.
Ayrıca sürdürülebilirlik, toplumsal eşitlik, kapsayıcılık gibi kavramlar, tasarımın geleceğinde vazgeçilmez başlıklar hâline geliyor. Günümüzde iyi bir tasarımcı sadece yaratıcı değil, aynı zamanda etik sorumluluk taşıyan bir problem çözücü olmak zorunda. Tasarım, gelecekte dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük meselelerde bile kritik bir rol üstlenecek: Gıda krizlerinden iklim değişikliğine, eğitim sistemlerinden şehir planlamasına kadar. Bu yüzden, mesleğimizin geleceği sadece görsellikle değil, insanlıkla ilgili. Tasarımcı, artık sadece estetik düzenleyici değil, anlam kurucu, bağlam yaratıcı ve dönüşüm rehberi olarak konumlanıyor. Bu da mesleğimizi her zamankinden daha güçlü, daha etkili ama bir o kadar da sorumluluk gerektiren bir noktaya taşıyor.
Günümüzde teknolojinin grafik tasarıma etkileri üzerine ne düşünüyorsunuz?
Teknolojinin grafik tasarım üzerindeki etkisi, yalnızca bir dönüşüm değil, adeta bir evrim niteliğinde. Geçmişte, bir “pistole” ile airbrush tekniği kullanılarak illüstrasyonlar üretilirken, harf kesimi gibi işlemler ise ayrı manuel setlerle, dekupaj araçlarıyla yapılıyordu. Analog çizim teknikleri ve fotomekanik süreçlerle yapılan bu üretimler, bugün yerini dijital tabletlere, bulut tabanlı işbirliği araçlarına ve yapay zekâ destekli yaratıcı sistemlere bırakmış durumda. Bu dönüşüm, sadece üretim aracının değişmesi değil, aynı zamanda tasarım sürecinin doğasının köklü biçimde yeniden tanımlanması anlamına geliyor. Özellikle yapay zekâ, tasarımcı için sadece bir otomasyon kolaylığı değil, düşünce üretme, alternatif yaratma, kavramsal harita çıkarma gibi süreçlerde bir düşünsel yardımcı olarak konumlanıyor. Artık fikirden tasarıma geçen süreci sadece insan zihni değil, algoritmik sistemler de şekillendirebiliyor. Bu durum, tasarımcıyı geleneksel "uygulayıcı" rolünden çıkarıp, süreç yöneticisi ve stratejik karar verici pozisyonuna taşıyor. Örneğin, eskiden bir ambalaj tasarımında 3-4 varyant denemek haftalar sürebilirken, bugün yapay zekâ destekli görsel üretim sistemleriyle onlarca farklı varyantı kısa sürede gözlemleyip, stratejik olarak değerlendirebiliyoruz. Ancak burada önemli olan, teknolojinin tasarımı tek başına belirlemesine izin vermemek. Çünkü teknoloji, ancak doğru sorularla anlamlı sonuçlar üretebilir. Bu soruları sormak hâlâ insana ait. Öte yandan teknolojinin sunduğu olanaklar, sadece hız ve çeşitlilik değil, aynı zamanda yeni deneyim alanları da yaratıyor. Artırılmış gerçeklik (AR), sanal gerçeklik (VR), duyusal geri bildirim sistemleri gibi uygulamalar tasarımın yalnızca gözle değil, bedenle, mekânla ve zamanla etkileşim kurmasını sağlıyor. Bu da tasarımcının yalnızca iki boyutlu yüzeylerle değil, deneyimle çalışan bir yapıya doğru evrildiğini gösteriyor.

OK Food Cream Cracker, illüstrasyon ve ambalaj tasarımı, 2005
Grafik tasarım, giderek daha fazla multi-disipliner bir alan hâline geliyor. Artık sadece görsel bir çıktı değil, yazılım, veri bilimi, psikoloji, pazarlama, hatta sosyoloji gibi birçok farklı alanla iç içe geçmiş durumda. Tasarımcı, yalnızca bir estetik düzen kurmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanıcı deneyimi, sistem akışı, duygusal tepki gibi alanlarda da stratejik kararlar almak zorunda. Bu da onu üretim sistemlerinin tam ortasında, merkezî bir aktör konumuna getiriyor.
Dijitalleşmenin bu hızlı ivmesine karşı tasarımcının en büyük gücü, değişime açıklığı ve eleştirel düşünce becerisidir. Teknolojiyi kullanan değil, onunla düşünen bir tasarımcı, çağın gereklerine ayak uydurmakla kalmaz, onu şekillendirir. Bu nedenle yeni mezun tasarımcıların sadece yazılım öğrenmeleri değil, teknolojiyi anlamaları, araçlarla ilişki kurarken kendi tasarım dillerini korumaları da son derece önemlidir. Bu dönemde, tasarımcıdan beklenen yalnızca üretmek değil, veriyi okumak, toplumu analiz etmek, kültürel farkındalığa sahip olmak ve etik sınırları tanımlayabilmektir. Çünkü teknolojinin getirdiği kolaylıklar kadar sorumluluklar da vardır. Kime hitap ettiğimiz, nasıl bir etki bıraktığımız ve hangi sorulara yanıt verdiğimiz gibi konular, artık tasarımın merkezindedir.
Yapay zekâ destekli fikir sistemleri, duyusal arayüzler, biyoteknoloji ile bütünleşen görsel diller, kodlamanın yeni bir estetik aracı olarak tasarıma entegre edilmesi gibi pek çok yeni ufuk karşımızda. Bu nedenle tasarımcı sadece bugünü değil, yarını hayal edebilen, teknolojinin araçsal değil düşünsel boyutunu da kucaklayabilen biri olmalıdır.
Grafik tasarımın toplum üzerindeki etkisi ve tasarımcının sorumlulukları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Grafik tasarımın toplum üzerindeki etkisi, yalnızca bir iletişim aracı olmakla sınırlı değildir. Tasarım, bireyin algısını, tercihini ve davranış biçimlerini doğrudan etkileyebilen bir güçtür. Bu nedenle tasarımcı, yalnızca bir üretici değil, aynı zamanda sosyal bir sorumluluk taşıyan aktördür. Ticari alanda bir kampanya, yalnızca ürün satışını değil, aynı zamanda kültürel değerlerin yayılmasını, tüketim alışkanlıklarının yönlendirilmesini sağlayabilir. Reklam afişlerinde kullanılan bir renk tonu ya da ambalajda yer alan bir görsel, kullanıcıda güven, prestij ya da aidiyet hissi oluşturabilir. Bu da tasarımın yalnızca “güzel” olmakla değil, ikna etmek, yönlendirmek ve hatta dönüştürmekle ilgili olduğunu gösterir.
Öte yandan grafik tasarım, toplumsal sorunların görünür hâle getirilmesinde, sosyal farkındalığın artırılmasında ve kolektif bilinç oluşturulmasında da kritik bir rol oynar. Bir afiş kampanyası ile kadın hakları, çevre kirliliği, toplumsal konularda milyonlarca kişiye ulaşılabilir. Bu etki, tasarımcının yalnızca teknik değil, etik bir bilinçle de hareket etmesini gerektirir. Doğa ve çevreyle ilgili meselelerde ise grafik tasarım, sürdürülebilirlik mesajlarının yaygınlaştırılmasında, ekolojik farkındalığın oluşturulmasında ve tüketim davranışlarının dönüşümünde etkilidir. Özellikle ambalaj tasarımında kullanılan malzeme, bilgilendirme düzeyi ve sadeleşme eğilimleri kullanıcıyı doğrudan bilinçlendiren unsurlardır.
Cihannüma Dergi, süreli yayın için kapak tasarımı, 2020
Ayrıca grafik tasarım, kriz anlarında da yönlendirici bir role sahiptir. Pandemi döneminde kullanılan bilgilendirme görselleri, kamu spotları, dijital iletişim kampanyaları toplumun davranışlarını belirli normlara yönlendirmiş, güvenlik ve sağlık iletişiminin omurgasını oluşturmuştur. Bu tür durumlar, tasarımcının yalnızca estetik değil, stratejik düşünme becerisiyle de donanmış olması gerektiğini ortaya koyar.
Sonuç olarak grafik tasarımcı yalnızca görüntü değil, anlam inşa eden kişidir. Hangi mesajın, nasıl bir görsellikle, hangi bağlamda sunulduğu, izleyicinin nasıl bir düşünce ve duygu dünyasına çekileceğini belirler. Bu da tasarımı yalnızca bireysel değil, toplumsal ve kültürel bir sorumluluk alanına dönüştürür. Tasarımcı, zamanın tanığı, toplumun aynası ve dönüşümün taşıyıcısı olarak sorumluluğunun bilincinde olmalıdır. Örneğin Şili’de diktatörlük döneminde grafik ve görsel üretim biçimleri, resmî anlatıya karşı bir ses haline dönüştü. Kadınların ürettiği arpilleras panoları, şehir duvarlarındaki mural çalışmalar ve sesini duyurmak isteyen kolektiflerin afişleri görselliğin bir “direniş aracı” olabileceğini kanıtladı. Bu dönemin en ikonik görsel iletişim örneklerinden biri de No kampanyasında kullanılan gökkuşağı logotipidir. Bu sade ama güçlü grafik unsur, demokrasi ve umut çağrısının bir sembolü hâline gelmiş, Şili halkının oy kullanarak Pinochet rejimini sona erdirmesi sürecinde görsel birleştirici işlev görmüştür. Bu bağlamda tasarım, yalnızca “güzel görünmek” için değil, bir toplumsal hafıza kurmak, adaletsizlikleri görünür kılmak ve kolektif belleği yeniden inşa etmek için kritik bir araç hâline geliyor. Ben de mesleğimde, estetik kadar etik ve stratejik boyutları da dikkate alarak ilerliyorum.
Cihannüma Dergi, süreli yayın için kapak tasarımı, 2021
Cihannüma Dergi, süreli yayın için kapak tasarımı, 2022
Cihannüma Dergi, süreli yayın için kapak tasarımı, 2023
Bugünkü siz, mesleğinin henüz başındaki size ne söyler?
Bugünkü ben, mesleğe yeni başlayan hâlime büyük bir sorumluluk duygusuyla yaklaşırdı. Öncelikle ona, tasarımın yalnızca yaratıcı bir faaliyet değil, aynı zamanda toplumu etkileyen, yönlendiren ve dönüştüren güçlü bir araç olduğunu hatırlatırdım. Bu nedenle tasarımcı olmanın, sadece bir iş ya da meslek değil, etik bir duruş ve toplumsal bir bilinç gerektirdiğini söylerdim. Mesleğe ilk adım attığım yıllarda, üretimin büyüsüne kapılmak kolaydı. Görsel çözümler üretmek, estetik form arayışları içinde olmak bir tür teknik tatmin sağlıyordu. Ancak zamanla şunu öğrendim: Tasarım sadece görünür olanı düzenlemek değil, görünmeyeni açığa çıkarmakla da ilgilidir. Bunu anlayabilmek için daha fazla gözlem yapmak, düşünmek ve sabırlı olmak gerekir. Kendime, “Hızlı değil, derin düşün” derdim. Her işin arkasında bir bağlam, bir toplumsal karşılık olduğunu unutmamak gerekir. Tasarım süreci bir problem çözme pratiği olduğu kadar, bir anlam üretme sorumluluğudur. Bu yüzden başta karşılaştığın zorluklardan yılma, çünkü bu zorluklar seni yalnızca teknik olarak değil, karakter olarak da inşa edecek.
Ayrıca işbirliğinin değerini erken fark etmesini isterdim. Tasarım, bireysel bir yaratıcılık alanı gibi görünse de asıl etkisini kolektif akılla, farklı disiplinlerle temas kurduğunda gösterir. Bu nedenle içine kapanmak yerine merak et, sorular sor, farklı alanlarla temasa geç. Çünkü tasarımın gerçek gücü, farklı düşüncelerle çarpıştığında ortaya çıkar.
Bir başka önemli uyarım ise, araştırmanın, sürekli öğrenmenin ve okumanın ihmal edilmemesi olurdu. Bilgiye yatırım yapmak görsel kaliteyi, stratejik düşünmeyi ve yaratıcılığı doğrudan besleyen bir zemindir. Güncel kalmak, sadece trendleri takip etmek değil, düşünce sistemini geliştirmek anlamına gelir. Her kitap, her makale ve her gözlem tasarımcının zihinsel repertuarını genişletir.
Zamanın değerini anlamak da çok önemli. Plan yapmadan geçirilen her gün, potansiyel üretimin önünde bir engeldir. Plansızlık, sadece işlerin gecikmesine değil, zihinsel enerjinin dağılmasına da yol açar. Bu nedenle genç tasarımcı halime derdim ki: “Zamanını yönet, hedeflerini netleştir ve her günü bilinçli yaşa. Çünkü üretkenlik, rastlantılarla değil, sistemli bir çaba ile gelişir.”
Ve son olarak, şunu hatırlatırdım: Başarı, yalnızca takdir edilmek değil, değer üretmektir. Zaman içinde kalacak işler yapmak istiyorsan, hızla değil, özenle çalış. Şöhreti değil, etkisi uzun sürecek fikirleri hedefle. Çünkü bir tasarımcı olarak asıl mirasın, bıraktığın görseller değil, o görsellerin insanlarda uyandırdığı düşünceler olacaktır.
*Röp. Aycan Erarslan (GMK Üyesi)