GÜNCEL

DÜNYADAN

RÖPORTAJ

Peter Brugger ile Tipografi ve Tasarım Üzerine

“Şüphesiz konu yazıtipi tasarlamaya geldiğinde okunurluk, denge ve anatomi göz ardı edilmemeli. Harfleri oluşturan şekillerin yüzyıllar içinde evrildiğini ve bugünkü hâllerine geldiğini unutmamamız lazım. Diğer yandan geleneklere aşırı bağlı kaldığınızda da tasarım, ruhunu kaybeder. Bazen alışılagelmiş yollardan ayrılmak gerekebilir. Bir yazıtipinin belirli bir kişiliğe sahip olması gerektiğine inanıyorum. Bazı durumlarda daha az okunurluğa sahip bir font, mesajı dengesi iyi ayarlanmış ve rahat okunan bir fonttan daha iyi iletebilir.”


Peter Brugger, İstanbul’da yaşayan ve çalışan bir grafik ve yazıtipi tasarımcısı. İsviçre’de bulunan Basel School of Design’da Görsel İletişim okuyan Brugger; VolcanoType firmasında lisanslı olarak satışa sunulan Gringo ve Matryoshka yazıtipi ailelerinin tasarımcısı. Type Directors Club New York, Red Dot Award ve Stiftung Buchkunst gibi birçok yerden ödüller almış olan tasarımcının işleri bugüne dek Goethe Enstitüsü tarafından organize edilen “Dimension der Fläche - Communication Design in Germany”de, Type Directors Club New York’da, Klingspor Müzesi’nde “Schrift in Form”da, “ON–TYPE: Texts on Typography”de ve Berlin’de bulunan Bauhaus arşivlerinde sergilendi. Öte yandan başta Stuttgart State Academy of Art and Design olmak üzere pek çok okulda tipografi ve yazıtipi tasarımı üzerine dersler ve seminerler verdi. Brugger aynı zamanda 2014 yılının Ekim ayında yayımlanan Slanted Magazin’in İstanbul özel sayısının da yardımcı editörlüğünü yaptı. Tasarımcı Ferhat Meşhur* Brugger ile tipografi, yazitipi tasarımı ve grafik tasarım eğitimi üzerine kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdi.


Peter, öncelikle söyleşi teklifimizi kabul ettiğin için teşekkür ediyoruz. Seni yazıtipi tasarımına yönlendiren şeyi sorarak bu söyleşiye başlamak istiyorum.

Annem dizgiciydi, dolayısıyla tipografi ile erken bir yaşta tanıştım. Üniversitede görsel iletişim okumadan önce, ofset ve serigrafi baskılar yapan bir matbaada staj yaptım. Yani öğrenciliğimden önce de zaten baskı prodüksiyon hakkında epey bilgi sahibiydim. Üniversitede görsel iletişim okurken Magma adında bir ajansta stajımı yaptım ve burada VolcanoType adıyla kendi dökümhanelerinin olduğunu gördüm. Bunun etkisiyle kendi fontlarımı tasarlamaya başladım. Okulda özellikle yazıtipi tasarımı veren bir eğitimci olmadığı için bu konuda kendi kendimi eğittim. Fakat bu göründüğü kadar kolay değilmiş. Daha çok deneme yanılma ile ilgili bir süreç bu. Fakat bu işte ne kadar çok uygulama yaparsan, o kadar iyi olabilirsin.



Favorin olan bir yazıtipi tasarımcısı ya da dökümhane var mı? Sen tasarım yaparken nerelerden ilham alırsın?

Birçok iyi tasarımcı ve dökümhane var. Bir tanesini seçmek çok zor. Wim Crouwel’in ve Karel Martens’in işlerini çok beğenirim. Ancak ben yazıtipi de tasarlayan bir grafik tasarımcıyım. İlham aldığım yerler diğer yazıtipi tasarımları değil, doğrudan grafik tasarımdır. Ben görsel bir insan olduğum için, İstanbul’un kendisi en başta gelen ilham kaynağım. Dolayısıyla benim tasarım sürecimin başlangıcında ilham zaten caddeler, kitaplar, internet, seyahat, müzik gibi dışsal kaynaklardan gelir. Devamında o kavram, tasarımımın bir parçası hâline gelir. Yani benim için önce duygu, sonra mantık gelir de diyebilirim. Zaten işin sonucunda bu ikisi birbiri içinde erir ve birlikte uyumlu bir şekilde tasarımı oluşturur.

Tasarladığın yazıtiplerinin tasarım süreci ve örnek aldığın referanslar hakkında ne söylemek istersin? Bu anlamda “Matryoshka” yazıtipinin tasarımını ve bu yazıtipiyle kullanıcı/okuyucuda nasıl bir etki yaratmayı amaçladın?

Benim için yeni bir yazıtipi tasarlamak hemen her zaman iniş ve çıkışları olan bir süreç. Farklı tasarım yaklaşımları birbirleriyle etkileşime ve rekabete girer. Bu anlamda Matryohska da birçok farklı kaynaktan beslendi. Yazıtipi tasarlamayı çok seviyorum, bunu yaparken de ızgara sistemi (grid) ile çalışmayı tercih ediyorum. Letraset döneminin büyük punto için tasarlanmış (display) yazıtiplerini hâlâ önemsiyorum. Köşeleri yuvarlatılmış, hoş, dostça görünen harfler daima tasarımlarımın başlangıç noktasını oluşturur. Açıkçası fonksiyonel sistem kaygısı, yani her harfin diğeri ile ilişkisi ve uyumu benim için hep ikincil öneme sahiptir. Sonuçta yazıtipinin okuyucu üzerinde yarattığı etki asıl farkı oluşturur. Benim başlangıç noktam, tasarımcıya sınırı olmayan tasarım çözümlerine ulaşabilmesi için bir araç vermek. Matryohska böyle bir anlayışın ürünü ve genellikle insanları gülümsetip, metinle daha sıcak bir temas kurmalarını sağlıyor.







Grafik tasarım ve yazıtipi endüstrisi hakkındaki düşüncelerin neler? Bu anlamda Türkiye’deki tasarımcılara tavsiyen nedir?

Mac dönemi başladığından beri yazıtipi tasarlamak, üretmek ve satmak bir avuç insanın sahip olduğu bir uzmanlık ve ayrıcalık olmaktan çıktı. Artık belirli bir bilgisayarı ve programı olan herkes yazıtipi tasarlayabiliyor. Bu konudaki ikinci devrimi de internet yaptı. Bundan böyle herkes kendi dökümhanesine sahip olabilecek. Benim Türkiye’deki tasarımcılara tavsiyem, kendi tasarımları üzerinde çalışma ve kendi dökümhanelerini oluşturma konusunda kendilerini özgür hissetmeleri. Başarısızlıktan korkmasınlar, zira başarısızlık olmadan ilerleme de olmaz.

Yeni bir yazıtipi tasarlarken nasıl bir süreçten geçtiğini anlatır mısın? Hangi araçları kullanıyorsun ve hangi aşamalardan geçiyorsun?

Hem teknik hem de tasarım aşamalarında FontLab programını kullanıyorum. Aynı anda birçok farklı tasarım projesi üzerinde çalışırım. Dolayısıyla üzerinde çalışmaktan sıkılsam bile bitirmek zorunda olduğum bir font olmaz. Bu yoğun bir süreç. Fakat sonuçta insanların tasarladığınız fontları satın alıp kullandıklarını gördüğünüzde harcadığınız tüm çabaya değdiğini hissediyorsunuz.

Bugüne kadar çözmek zorunda olduğun en zor tipografi problemi ne oldu?

Matryoshka karakteri için soru işareti tasarlamanın beni ne kadar zorladığını hatırlıyorum. Tasarımın karmaşıklığından kaynaklanan bir sorundu bu ve en doğru çözümü üretmem bütün bir günümü almıştı. Fakat normalde genelde birden çok problemi aynı anda düşünmek ve çözmek durumunda kalırım. Bunlarla ne kadar çok yüz yüze kalırsanız, o kadar iyi bir problem çözücü oluyorsunuz.

Sence yakın gelecekte en popüler yazı karakteri ne olacak ve neden?

Serifsiz yazı karakterleri derim. Zaten bugün de dünya serifsiz yazı karakterlerinin hâkimiyeti altında. Bu yirminci yüzyılın başında başlamış bir şey. Bu bugün de böyle, yakın gelecekte de böyle olacağına inanıyorum.


Senin de bildiğin gibi David Carson 1995’te “End of Print” (Basılı İşlerin Sonu) isimli bir kitap yayımladı. Bu kitap bugüne kadar dokuz baskı yaptı! Basılı işlerin geleceği hakkında sen ne düşünüyorsun? Sana göre bu durum yazıtipi tasarımını nasıl etkileyecek?

Adı “Basılı İşlerin Sonu” olan bir kitabın dokuz baskı yapması bence çok komik! Peki bu ne anlama geliyor? Basılı işlerin ölmeyeceği ve bizim sandığımızdan daha uzun süre yaşayacakları anlaşılıyor. Şüphesiz dijital teknoloji her yerde. Özellikle yazıtipi tasarımı bu dünyayla birebir ilişkide. Dijital teknolojinin günden güne gelişeceğini düşünüyorum. Yazıtipi tasarımı alanında her geçen gün daha fazla uygulama çıkıyor ve bu pazar daha da büyüyecek. Tipografi ve yazıtipi tasarımı tarihsel olarak baskı teknolojisiyle yakından bağlantılı olmuştur. Bugün yavaş yavaş dijital ortamın bir parçası olma yolunda ilerliyor.

Bir yazıtipi tasarımcısı olarak okunurluk ve iletişim ikilemiyle nasıl başa çıkıyorsun? Sence daha az okunurluğa sahip bir font gene de işlevsel olabilir mi?

Bence bir yazıtipi kendi kişiliğine sahip olmalı. Doğru amaca hizmet etmeli. Bazen daha az okunurluğa sahip bir font. Belirli bir iş için daha uygun olabiliyor. Okuyucu alışılmadık bir tipografik çözümden tedirginlik hissediyor. Bu durumda, şayet okuyucunun gözü ilk bakışta yazıtipi tarafından yakalanıyorsa, sonrasında içeriği de merak edip algılayabiliyor.

Yazıtipi tasarlarken, belki de haklı olarak okunurluk, denge ve anatomi gibi bazı kesin sınırlamalar var. Fakat diğer yandan hayal gücünün ve yaratıcılığın dizginlenmemesi gerektiği meselesi de var. Bu bağlamda sen tasarladığın yazıtiplerinde dengeyi nasıl koruyorsun?

Şüphesiz konu yazıtipi tasarlamaya geldiğinde okunurluk, denge ve anatomi göz ardı edilmemeli. Harfleri oluşturan şekillerin yüzyıllar içinde evrildiğini ve bugünkü hâllerine geldiğini unutmamamız lazım. Diğer yandan geleneklere aşırı bağlı kaldığınızda da tasarım, ruhunu kaybeder. Bazen alışılagelmiş yollardan ayrılmak gerekebilir. Bir yazıtipinin belirli bir kişiliğe sahip olması gerektiğine inanıyorum. Bazı durumlarda daha az okunurluğa sahip bir font, mesajı dengesi iyi ayarlanmış ve rahat okunan bir fonttan daha iyi iletebilir. Bunun nedeni, okuyucunun ilginç ve farklı şekillere sahip olan harflere ilgi duyması ve okumasıdır. Eğer metin rahat okunan bir yazıtipi ile dizilmiş olsa okuyucuya ilginç gelmeyecek, gözünü yakalamayacaktır. Bir başka deyişle, okuyucu açısından cazibesini kaybedecektir. Ama elbette, bu dediğim şey her durum için geçerli değil.
 

Tipografi eğitiminde de tecrübelisin. Sence tipografi eğitimi hem basılı hem de dijital ortamı içermeli mi?

İdeal tipografi eğitimi kesinlikle her iki alanı da içermeli. Günümüzde tipografi ve yazıtipi tasarımı hem analog hem de dijital dünyanın bir parçası. Tasarımcıların, aynı zamanda üniversitelerin de bu duruma uyum sağlamaları gerekir. Üniversitelerin öğrencilerini gelecek için hazırlamaları gerekir ve gelecek her geçen gün dijitale doğru daha fazla kayıyor.
 

“Bir grafik tasarımcı olmak, tasarım sürecinin sadece teorik yanıyla değil, aynı zamanda bu işin önemli bir parçası olan müşteriyle de uğraşmayı gerektirir.”


Bir grafik tasarımcı olarak sen, farklı ülkelerde yaşama, öğretme ve tasarım yapma imkânına sahiptin. Tüm bu kültürlerin farkılılık ve benzerliklerini deneyimlemek tasarımcı kimliğin üzerinde nasıl bir etki yaptı?

Ben İsviçre ve Fransa sınırına yakın olan, Almanya’nın güney bölgesinde doğdum. Basel bu coğrafyanın en büyük şehridir. Dolayısıyla benim için mantıklı olan, Basel’de görsel iletişim okumamdı. Böylelikle çok erken bir yaşımda İsviçre grafik tasarım dili ve tipografisiyle tanıştım. Ben hâlâ İsviçre tasarım tarzının işlevsellik ve yüksek nitelikli zanaatçılığını çok takdir ederim. Daha sonraları Kanada’da bulanan Halifax Nova Scotia’da eğitimime devam etme şansı yakaladım. Orada Gringo adında bir yazı sistemi üreticisinde çalıştım. Almanya’ya dönünce öğrencilerle çalışmaya başladım ki bu benim için büyük bir şanstı. Genç nesille olan yaratıcı iletişimi kaybetmemek gerek. Son birkaç yıldır ise İstanbul’da yaşıyorum. Bu şehir çok hızlı değişebiliyor. Her yerde devamlı bir görsel akış var. Bir tasarımcı için İstanbul’dan etkilenmemek mümkün değil. Tüm bunların hem benim kişiliğim hem de işlerim üzerinde etkisi oldu. Her ülke ve toplum birbirinden farklıdır, ama aynı zamanda benzerlikleri de vardır. Ben tasarımlarımın, hepsinden belli ölçülerde etkilendiğine inanıyorum. Ayrıca İstanbul’da yaşamaktan çok mutluyum.

Bir grafik tasarımcı ve eğitimci olarak, öğrencilerin profesyonel kariyerlerinde karşılaşacakları sorunlar ve eksiklikler neler sence?

Geçmişe baktığımda aklıma gelen eksikliklerin çoğunun üniversite eğitiminden kaynaklandığını söyleyebilirim. Öğrenciler akademik dünyanın dışından bir müşteri ya da iş dünyasından birisi ile ilişki kuramıyorlar. Eğitim süresince gerçek projelerle uğraşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bir grafik tasarımcı olmak, tasarım sürecinin sadece teorik yanıyla değil, aynı zamanda bu işin önemli bir parçası olan müşteriyle de uğraşmayı gerektirir. Böylelikle öğrenciler kariyerlerine daha iyi hazırlanırlar.
 

Bu günlerde ne üzerinde çalışıyorsun?

Francesco Griffo üzerine düzenlenen bir sergi için hazırladığım bir font üzerinde çalışıyorum. Bu fontu Griffo’nun işlerinden ilham alarak tasarlıyorum.
 

Bu güzel söyleşi için çok teşekkürler Peter!

Ben de teşekkür ederim.


* Ferhat Meşhur, 1995'te Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Tasarım Bölümü’nden mezun oldu (BA). 1999'da Milano’da Futurarium Güzel Sanatlar Akademisi Tasarım Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 2004'te İstanbul Bilgi Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde ve 2010’da yine İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü’nde yüksek lisansını tamamladı. Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli ajans ve tasarım stüdyolarında grafik tasarımcı ve sanat yönetmeni olarak çalıştı, sergilere katıldı. Kadir Has Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Grafik Bölümü’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak ders veriyor. Uzun yıllar Grafik Tasarım Dergisi’nin yayın kurulunda çalıştı. Reklam Yaratıcıları Derneği’nin (RYD) Yönetim Kurulu’nda yer aldı. 2016-2018 GMK üyesi olan tasarımcı, İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor.