TASARIM ÜZERİNE

RÖPORTAJ

GMK RÖPORTAJLAR

GMK Röportajlar #18: Handan Tepe

GMK Röportajlar’ın 18’incisini, üyemiz Handan Tepe’ye ayırdık. Handan Tepe, Grafik Tasarım Sergileri kapsamında kazandığı pek çok ödülün yanı sıra 2013 yılında Eczacıbaşı Yılın Genç Grafik Tasarımcısı ödülünün de sahibi olmuştu. Ajans deneyiminin yanı sıra mesleğini illüstrasyondan tişört tasarımına geniş bir yelpazede icra eden tasarımcı, şu sıralar, kurucusu olduğu Hello From Toronto markası altında çalışmalarını sürdürüyor. Üyemizle, tasarıma atılma macerasından başlayarak ajans deneyimine, 2013’te kurduğu Hello From İstanbul’dan Hello From Toronto’ya uzanan keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.* 


GMK:
Grafik tasarımcı olmaya nasıl karar verdiniz? Bize serüveninizden bahseder misiniz?

Handan Tepe: Eğitmen bir anne babanın çocuğu ve lisede sayısal okumuş biri olarak, benim de ablam gibi mühendis olacağıma kesin gözüyle bakılıyordu ama kendimde o isteği hiç göremedim. Küçüklüğümden beri resme, elişlerine meraklı olsam da bunun üzerine bir bölüm tercih etmek de üniversite sürecine dek hiç aklıma gelmemişti. 2000'li yıllar, mühendislerin, işletme okuyanların zamanıydı, ama ben farklı bir yol denemek istedim. Üniversite sınavına girdikten sonra tercih yapmadım, ikinci kez denemek ve bu esnada güzel sanatlara da hazırlanmak için ailemin zoraki onayını aldım. Sonuçta, ailemi üzmemek için mecburen sayısal bölümleri de tercih ettim. İkinci denememde tüm tercihlerimi İstanbul’dan yapmıştım, eğer kazanamazsam gizlice desen kurslarına gider ve sınava tekrar hazırlanırım diye düşünmüştüm. Neticede orman mühendisliğini kazandım. Ailem bölüm isminde mühendislik olunca çok sevindi, ben de kurtulmuş oldum. Sonra o dönemki bütün güzel sanatlar sınavlarına girdim. İkisi İstanbul biri de Eskişehir’de olmak üzere üç tane grafik tasarım bölümüne kabul edildim. Eskişehir’de öğrenci olarak yaşamak daha kolay olur diye düşündüm ve Anadolu Üniversitesi’ni tercih ettim. İyi ki de öyle yapmışım. Yani aslında tesadüfler beni hayal ettiğimden de öteye taşımış oldu.


Bach: Before & After, Afiş tasarımı, 2011



Bach: Before & After, Afiş tasarımı, 2011


23. İstanbul Caz Festivali, Afiş Tasarımı, 2016

İletişim tasarımında ilgi duyduğunuz/çalıştığınız spesifik bir alan var mı?

Dönem dönem her şeye ilgi duydum. On sene reklam ajanslarında sanat yönetmeni olarak çalıştım ama bunun yanında hep sevdiğim bir tasarım dalına sarıldım. İlk yıllarımda kumaş üzerine illüstrasyon yaptım. Da Sirk diye bir marka kurdum. Çanta, tişört tasarımları yaptım, hatta ilk GMK ödülümü de o tişörtlerden biriyle kazandım. Sonrasında, San Diego’da tanıştığım tipo baskı makinesini bulmak için iki yıl uğraştım, nihayet küçücük bir matbaada bulmayı başardım ve tipo baskıyla uğraştım. Hello From Istanbul diye bir marka kurdum ve yaptığım tasarımlarla o sene Grafik Tasarım Sergisi kapsamında Yılın Genç Tasarımcısı ödülünü kazandım. Şimdi de Toronto’da, Hello From Toronto markam altında tebrik kartları tasarlıyorum. Sanırım bu bir mesleki hastalık, bir ürün çıkarınca ona illa bir kimlik yaratmak, onu illa bir marka altında toplamak istiyorum.



Hello From Istanbul, 2013



Hello From Istanbul, 2013


Hello From Istanbul, 2013 

Sizce bir tasarımcının tasarım anlayışı ile müşterinin beklentileri veya kararları arasında nasıl bir denge olmalı?

Bence en başta olması gereken işin karşılıklı profesyonelce ilerlemesi. Türkiye’de karşılaştığım en büyük sorun, tasarımcının uzmanlığına güvenmeyip, işin azlık-çokluk gibi kriterlerle değerlendirilmesi. Yani nitelik değil niceliğe bakılması. Aslında bu güven işin en başında tesis edilse, süreç çok daha doğru ilerler ve ortaya çok daha iyi işler çıkar. 


Ben Bertolt Brecht, Afiş tasarımı, 2012

Bugüne dek yaptığınız işler arasında sizin için en önemli olanlar hangileri?

Sevdiğim işlerimi üçe ayırabilirim. Alametifarika’da Uğurcan (Ataoğlu) ve Kenan’la (Ünsal) yürüttüğümüz etkinlik işleri. Garanti Caz Yeşili, İKSV tiyatro ve konser afişleri gibi işler, reklam sektöründe çalışırken tasarımcı yanımı en çok mutlu eden işlerdi. Sonra Hello From Istanbul işleri. Onlar, dijital dünyadan kopup kâğıda, boyaya dokunmamı sağladığı için çok kıymetliydi. Son olarak da Hello From Toronto için tasarladığım kartlar bana şu an büyük keyif veriyor. 10x15cm gibi küçük bir medya üzerinde çalışmak hem zorlayıcı hem de çok keyifli. Yoğun reklam hayatından sonra insanların birbirine keyifle vermek istedikleri ürünler çıkarmak insanı mutlu ediyor.



Çocuk Vakfı için afiş tasarımları, 2012 
 

 

Bugüne dek sizi en fazla etkileyen tasarım hangisi ve neden?

Zor bir soru, çünkü bu yanıtı bir işe veya bir zamana indirgemek mümkün değil. Öğrencilik yıllarımda beni etkileyen işlerle, şu an beni etkileyen işler arasında çok fark var. Öyle de olmalı sanırım, çünkü tasarım algınız zamanla değişiyor. Aynı şekilde tasarım trendleri de sürekli değişiyor. Ayrıca eskiden ulaşabildiğin kaynakla şu an ulaşabildiğin dünya çok farklı. Ben öğrenciyken Anadolu Üniversitesi’ne gelen Communication Arts dergilerini heyecanla karıştırır, beğendiğim işlerin fotokopisini çekip saklardım. Şimdi Instagram’da, Behance’te her gün onlarca beğendiğim iş çıkıyor karşıma. Ama tek bir işte karar kılmam gerekirse, Anthony Burrill’in Work Hard & Be Nice to People afişi beni en çok etkilemiş iş olabilir. O dönem tipo baskıyla da uğraştığım için böyle yalın bir afişin yarattığı etkiye hayran olmuştum. Bu, öyle bir etkiydi ki, bir anda grafik tasarımla, tipografiyle, afişle ilgilenmeyen insanlar bile duvarlarından telefon kaplarına dek bu afişi kullanmak istediler.



20. İstanbul Caz Festivali, Afiş tasarımı, 2013




21. İstanbul Caz Festivali, Afiş tasarımı, 2014

Yaşadığınız şehrin tasarımlarınızı etkilediğini düşünüyor musunuz?

Bugüne kadar altı şehir ve dört ülkede yaşadım. İşlerime baktığınızda rahatlıkla dönemleri birbirinden ayırabilirsiniz. Yaşadığınız şehrin, havasından tutun da metro tabelalarındaki fonta kadar gün içinde algıladığınız her şeyi tasarım gözünüzü şekillendiriyor, eviriyor. Belçika’da öğrenciyken biraz daha karanlık, kolaj tarzında işler yapardım, orada yaşadığım kış boyunca hiç güneş görmediğim için olabilir. Şimdi Toronto’da şehri konu alan işler yapıyorum. Mesela ilk geldiğimde sokaklarda gördüğüm sincap sayısına şaşırıp üstünde “Seni Toronto’daki sincaplardan daha çok seviyorum” yazılı bir kart tasarlamıştım. En sevilen kartım o olabilir. 

Bugüne dek işlerinizde telif sorunlarıyla karşılaştınız mı? Tasarım alanında dikkatinizi çeken ya da öncelikli gördüğünüz benzeri sorunlar nelerdir?

Şimdiye dek şahsen hiç telif sorunuyla karşılaşmadım, ama karşılaşmamam bir yerlerde işimin kullanılmadığı anlamına gelmiyor. Bütün işlerin dijital portfolyolarda sergilendiği bir dönemde yaşıyoruz. Pinterest gibi siteler tasarımcılara ilham olurken, aslında birçok işin de taklidini kolaylaştırıyor. Meriç’e (Karabulut) geçen sene Behance’ten bir mesaj geldi. Onu takip eden bir tasarımcı, Meriç'in illüstrasyonunu Brezilya’da ünlü bir giyim markasının yeni koleksiyonunda görmüş, haberi olup olmadığını soruyordu. Markanın sitesine bakınca anladık ki, gerçekten de Meriç’in işini alıp tişörtlere, çantalara hiç değişiklik yapma gereği bile duymadan basmışlar. Hatta “Go Vegan” diye de bir kampanya yaratmışlar. Biz de kendilerine Instagram’dan ulaştık, firma bu durumdan haberleri olmadığını söyleyip, işi verdikleri tasarımcıyı suçladılar. Tabii bunun gerçek olup olmadığını asla bilemeyeceğiz. Sosyal medyanın da gücünden korktukları için, telif ödemeyi kabul ettiler ama Meriç’in takipçisi haber vermeseydi, büyük ihtimalle hiç haberimiz olmazdı.


Hello From Toronto, 2018 

İletişim tasarımı alanındaki güncel işleri takip ediyor musunuz? İlgiyle takip ettiğiniz tasarımcılar/projeler var mı?

Sadece iletişim işlerini değil algılarımı genişletecek, görmekten keyif aldığım her şeyi, herkesi takip ediyorum. Bu bazen Instagram’da dünyadan mimari yapıları gösteren bir hesap ya da Behance’te rastladığım, Endonezya’da yaşayan bir illüstratör olabilir. Hatta İKSV Caz Festivali’nin 2016 afişlerini çizen illüstratör Eunike Nugroho’yu böyle tanımıştım. Blok Design ve Hey Studio’nun grafik tasarım işlerini, Adi Goodrich’in styling işlerini, Aylin Zaptçıoğlu’nun resimlerini, Liewood’un koleksiyonlarını, Studio Andrew Trotter’in yaptığı mimari çalışmaları, David Shrigley’nin her türlü işini favorilerim arasında sayabilirim. 


Indigo Paper Design/Archetype Koleksiyonu, 2021


Size göre iyi tasarım nedir?

Bana göre iyi tasarım, öncelikle ihtiyacı karşılayan tasarımdır. Hedef kitlesine hitap etmeli, tanıttığı ürünü doğru anlatabilmelidir. Tasarım görsel bir dil olsa da, bir sanat ürünü değil bir araçtır. Bir de işin farklılaştırması ve albeni yaratması önemli. Günümüzde o kadar iyi işler yapılıyor ki, bu etkiyi yaratmanın gitgide zorlaştığını düşünüyorum. Bunu başaran işler de zaten kolaylıkla diğerlerinden sıyrılıyor. 

Son dönemde üzerinde çalıştığınız yeni projeleriniz var mı?

Ada doğmadan önce, Toronto’da bir süre Indigo’nun Kâğıt bölümünde tasarımcı olarak çalıştım. Ağırlıklı olarak defter koleksiyonları ve ambalaj üzeri işler yaptım. Reklam ajanslarındaki deneyimlerimden farklı olarak ortaya üçboyutlu bir ürün çıkarmak ve malzemeleri birebir deneyimlemek bana çok iyi geldi, çünkü bugüne dek ajans işlerinin yanında yaptığım tüm tasarım işlerimi bir arada yürütmek gibiydi. Son dönemde ise, Ada’nın da hayatıma girmesiyle, kalan kısıtlı zamanımı kartlarla harcıyorum. Toronto’da tebrik kartı birçok durumda kullanılıyor. Hasta ziyaretinden yeni ev ziyaretine, hediyeyle gittiğiniz her yerde yanınızda duruma uygun bir kart veriyorsunuz. Buraya ilk taşındığımızda okuldan kalan zamanlarımda yarı zamanlı olarak, çok eski bir kâğıt dükkânında çalışıyordum, büyük bir tebrik kartı koleksiyonu vardı ama kartlar ağırlıklı olarak Amerika ve İngiltere’den geliyordu, yerli kartlar pek yoktu. Ben de Toronto’daki ilk izlenimlerimden yola çıkarak beş-altı tane kart tasarladım, dükkân sahibi beni de kırmamak için kartlarımdan aldı. Kartlar o kadar sevildi ki, iki haftada hepsi tükendi, böylelikle Hello From Toronto doğmuş oldu. Keyifle de devam ediyor. 


Indigo Paper Design/Modernist Koleksiyonu, 2021 

Tasarım dışında uğraştığınız alan(lar) var mı?

Tasarım dışında tek uğraşım şu an Ada. O yüzden ilgi alanlarım da Ada’yla ilgili. Çocuk kitapları topluyorum mesela şu ara. Bambaşka bir dünya, çok güzel hikâyeler, inanılmaz çizerlerle tanışıyorum. Bir de bol bol bisiklete biniyorum; yeni yeni ormanlar, yeşillikler keşfedip, oralarda zaman geçirmek çok iyi geliyor. Kışın değil tabii…

 

GMK’dan ilk ne zaman haberdar oldunuz? GMK’nın bir meslek örgütü olarak grafik tasarıma katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?

GMK’dan İstanbul’da mesleğe ilk atıldığımda haberdar oldum. Reklamcılık dışında tasarımcıların desteklendiği bir yarışma düzenlemesiyle gönlümü fethetmişti. GMK’nın en büyük katkısının genç tasarımcılarla deneyimli isimleri bir araya getirmesi diye düşünüyorum. Özellikle İstanbul dışındaki gençlerin, ağırlıklı olarak İstanbul’da yaşayan tasarım dünyasından haberdar olması için daha iyi bir kaynak bence şu an yok. Bu bir sergi de olabilir, bir söyleşi veya sadece bir işle ilgili yazılmış bir yazı da. Her durumda GMK’nın ulaştırdığı bilgi ve deneyim çok önemli.

Mesleğinizin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Grafik tasarım her zaman var olacak. Taş üzerinde başlamıştı, kâğıt üzerinde devam etti, şu an dijitale evrildi ama her zaman iletişim kanallarının ana malzemesi yine grafik tasarım olacaktır, diye düşünüyorum. 


Indigo Paper Design/Oui Gardening Koleksiyonu, 2021 


Her geçen gün ulaşılması kolaylaşan teknoloji grafik tasarımı nasıl etkiliyor?

İletişim araçları, yazılımlar ve yardımcı sistemler gelişmeye ve değişmeye devam edecek, bence burada önemli olan yaratıcı fikrin kendisi, hangi araçla değil nasıl ifade edildiği.

 

Grafik tasarımın toplum ve çevre üzerindeki etkisi, bu bağlamda tasarımcının sorumlulukları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Toplumun parçası olan her bireyin, inandığı fikir doğrultusunda eylemde bulunma sorumluluğu olduğunu düşünüyorum. Grafik tasarımcı ise diğer bireylerden farklı olarak sahip olduğu iletişim gücünü, inandığı doğruları savunmak için kullanan, dürüst bir iletişimin savunucusu olmalı. 


Bugünkü siz, mesleğinin henüz başındaki size ne söyler?

Ara ver, kendine vakit ayır, yeni şeyleri denemek için kendine şans ver. 

 

*Röportaj: Behiye Aycan Erarslan, GMK Üyesi