TASARIM ÜZERİNE

RÖPORTAJ

GMK RÖPORTAJLAR

GMK Röportajlar #13: Melike Taşcıoğlu

GMK Röportajlar’ın 13.'sünü Melike Taşcıoğlu ile gerçekleştirdik. Eskişehir Anadolu Üniversitesinde doçent olan Taşcıoğlu, bir yandan da kitap tasarımı ve baskı resim çalışmalarını sürdürüyor. 2013’te YEM Yayınlarından çıkan Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Mekân ile Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap'ın da yazarı ve tasarımcısı olan üyemizle kitap tasarımı, eğitim tasarımı, mesleğinin geleceğine bakışı ve GMK hakkında konuştuk.*


 

Grafik tasarımcı olmaya ne zaman karar verdiniz? Bize serüveninizden bahseder misiniz?

Küçüklüğümde hep çizim yapardım, müziğe de ilgim vardı ve mimar bir anne babanın çocuğu olarak da kendimi bildim bileli mimar olmak istiyordum. Lisede fizik, kimya ve matematik derslerinden (hatta galiba hemen hemen tüm derslerden) sıkılıp, bu sıkıcı dünyadan kaçıp çizim yapıyor ve gitar çalıyordum, haftasonları saatlerce çizim-desen çalışıyordum. Matematik-Fenin sıkıcı dünyasından kaçışım sonucunda küçüklük hayalim olan ODTÜ Mimarlık’ın kapısından giremedim ama hiç beklemediğim, hiç bilmediğim başka bir kapı açıldı. Grafik tasarım diye bir bölüm olduğunu ilk kez Bilkent’te okuyan kuzenimden öğrendim. Ödevlerini yapmak için sabahlarken, onun neler yaptığını izledim ve gözüme çok kolay göründü. “Bu yapılanlar benim zaten hobi olarak saatlerce yapabileceğim şeyler!” diye düşündüm. İnsanın hiç bıkmayacağı işle karşılaşması ne harika bir şey! Hiç sıkılmadım. Tasarım okuduktan sonra hiç aklıma gelmezdi ama akademisyenliğe başladım. 23 yıl önce “sıkıntıdan” öğrenci olarak geldiğim Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümünde şu an Doçent olarak görev yapıyorum, bir yandan da kitap tasarımı ve baskı üzerine işler üretiyorum. Matematiği, kimyayı da sonradan sevdim.
Ann Aspinwall, Spirit of Place, Kitap tasarımı, Aspinwall Editions, 2019

 

İletişim tasarımında ilgi duyduğunuz/çalıştığınız spesifik bir alan var mı?

Evet, öğrenciyle iletişime bayılıyorum! Ders-proje tasarlamak galiba en keyif aldığım alan. Tasarladığınız dersin kullanıcıyla etkileşimini izlemek de müthiş bir heyecan, canlı performans gibi. “Bir konuyu, bir bilgiyi en iyi ve en ilgi çekici şekilde nasıl anlatabilirim?” sorusu, cevaplamayı en sevdiğim sorulardan biri. Bu, söz konusu olan bir ders müfredatı tasarlamak olduğunda daha da heyecanlı hâle geliyor bence. Yaratıcılığın eğitimle kesişimi, benim için sonu olmayan bir oyun ve deney alanı. Bu alanda çalışabildiğim için çok mutluyum. Buna benzer mutluluk ve heyecanı kitap tasarımı yaparken de yaşıyorum.
Hannah Kozak, he threw the last punch too hard, Kitap tasarımı, Fotoevidence, 2020 

 

İşlerinizde tasarım anlayışınız ile müşterilerin beklentileri veya kararları arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?

Çok iyi dinliyorum. Kendimi karşımdaki insanın ya da işin yerine koyuyorum. Uyumlanıyorum. Böyle olunca o ve ben ayrımı olmuyor, dengelenmesi gereken bir durum bile hissedilmiyor. Ama bu ilişkiyi herkesle ve her işverenle kurmak mümkün değil tabii. Bu bakımdan şanslı bir konumdayım, sadece bu ilişkiyi kurabileceğimi düşündüğüm, düşünürken bir olabileceğim, beni geliştireceğine inandığım insanlarla çalışıyorum. Kendimi onunla bir hissetmekten hoşlanmayacağım ve bana iyi gelmeyecek kişilerle ve projelerle çalışmıyorum.

Uğurcan Ataoğlu, 52 Cuma Hutbesi, Kitap tasarımı (Uğurcan Ataoğlu ile birlikte), Alametifarika, 2017

 

Yaşadığınız şehrin tasarımlarınızı etkilediğini düşünüyor musunuz?

Mekânın ve çevrenin yapılan işe etkisi çok, evet. Ben şu an Eskişehir’de yaşıyorum. Eskişehir’in avantajı sakin ve insan ölçekli küçük bir şehir olması. Okula yürüyerek gidip gelip, her işimi 10 dakikalık ulaşım mesafesinde çözebilip, eve saat 6’da varabilip kişisel projelere zaman ayırabiliyorum. Agresif yarışlardan, karmaşadan, hırgürden uzak olmak güzel. Ama bu konforun beni zehirlemesine izin vermiyorum. Tek bir şehirden ibaret olmamak ve kendini besleyebilmek için gezmek görmek gerekiyor. 6-7 senede bir “Ben biraz hava alıp geleceğim” diyerek başka şehirlerde veya ülkelerde yaşadım. Kısa süreli yolculuklar da çok yaptım. Genellikle iş için yaptığım bu ziyaretler farklı diyarların, farklı kültürlerin, farklı insanların, farklı yaklaşımların anlattıklarını dinlemek, sanat ve tasarım konularında yapılanları izlemek için şans oldu. Ama şimdi korona günlerinde daha da net görebiliyoruz ki, herkes ve her yer birbirine eşit uzaklıkta. Şimdi, çevrimiçi mekânlarımızda agresyondan, yargıdan ve savaştan uzak alanlar yaratmamız gerekiyor. Benim şehrim, şu an evimdeki bu masam. Şimdiki savaşım da ekran zehirlenmesinden kaçıp, kâğıda kaleme, doğala ve doğaya doğru yolculuklar yapmaya çalışmak.
Umut Altıntaş küratörlüğündeki "F Projesi" için fanzin, 2019 

 

Bugüne dek yaptığınız işler arasında sizin için en önemli olan hangisi?

“Hayatın önden ve yandan görünüşü” adını verdiğim 15x21 cm ölçüsünde, 100 edisyonlu çalışmam, en sevdiğim işim. 2012 yılında yaptığım bu iş, bir tür kuantum peyzaj veya teknik çizim olarak tarif edilebilir. Ama “Bu sayılmaz, tasarım işi olsun” derseniz A Light Inside’dan bahsedebilirim: Danielle Villasana’nın Peru’daki trans kadınların yaşamlarını izlediği fotoğraflarına yer veren bu kitabın tasarımcısı olmaktan gurur duydum, çünkü bu kitap, Peru’daki sağlık koşulları çok kötü olan ve görmezden gelinen trans kadınlar için hastanelerde özel bölüm açılmasına vesile oldu.
Danielle Villasana, A Light Inside, Kitap tasarımı, Fotoevidence, 2018 


 

“Hayatın önden ve yandan görünüşü”, Kâğıt üzerine ağaç baskı, 2012

 

Bugüne dek sizi en fazla etkileyen tasarım hangisi ve neden?

Harry Beck’in 1931’de Londra Metrosu haritası için yaptığı eskiz. Beck, aslında bir tasarımcı değil, bir devre mühendisi, ama bulduğu fikir tüm dünyayı değiştirdi. Bu eskizle başlayan metro haritaları sistemi her kentte benimsendi ve kullanıldı. Bu haritanın en önemli özelliği, coğrafi bilgi yerine ulaşım bilgisini taşımanın yeterli olacağı fikrini ilk kez ortaya koymasıydı. Sonrasında pek çok tasarımcı bu temel fikirden yola çıkarak kentler için, okunması daha da kolay nitelikte harita tasarımları geliştirdiler, bunlara Massimo Vignelli’nin meşhur New York Metrosu tasarımları da dahil. Toplu taşıma, ulaşım gibi alanlarda yapılan tasarımlar genellikle göze görünmez, ama çaktırmadan hayatı müthiş kolaylaştırır. Dev sistemlerin tasarımcılar tarafından ele alınmasını ve içerdiği tüm karmaşık bilgilerin birdenbire, adeta sihirli bir şekilde kolay kullanılır hâle gelmesine hayranım. Devletlerin ve kentlerin tasarıma ihtiyacı var ve çoğu bunun farkında değil, bu örneklerin öne çıkması lazım.  

Aldığınız ödüllerin size ne gibi katkıları oldu?

Katkısını ölçecek sayıda ve sıklıkta ödül almadım. Benim için ödüllerin en önemli katkısı, yarışma sergilerini takip ederek tasarım dünyasında olan biteni izlemek için doğru editörlerin elinden çıkmış bir alan ortaya koymaları. Jüri olduğumda da, o günü ve günün tasarım ürünlerinin genel durumunu izleme şansım oluyor.

Melike Taşcıoğlu, Bırakınız Gelsinler, Kitap tasarımı, 2017


Size göre iyi tasarım nedir?

Öğrencilerimle bu konuyu işlediğimiz bir ders var ve bu sene de üzerinde daha taze tartıştık. İyi tasarımı tanımlamak için önce kötü tasarımın ne olduğunu tanımlamaya çalıştık. Kötü tasarım, üzerinde yeterince düşünülmemiş tasarım, amacına hizmet edemeyen, problemi tanımlamada ve aktarmada eksik kalan tasarım. İyi tasarımın tanımıysa daha değişken. Bu yüzden tasarımcının önceliklerini bilmesi ve belirtmesi galiba daha doğru. Tasarıma ihtiyaç duyan kurumun veya kişinin de hangi önceliklere sahip tasarımcıyla çalışmayı belirleyebilmesi gerekiyor. Yani, iyi tasarım için, “iyi buluşmaların” meydana gelmesi gerekiyor. Tasarımcı olarak, bende fayda ve sebep öne çıkıyor; ondan sonra konuyu sunuş biçimi ve uygulamadaki mükemmelliği. Uygulama konusunda da estetik değerler, ancak malzeme ve üretim değerleriyle birlikte doğru örgütlenmişse “iyi” bir tasarımdan söz edebiliriz.


Bugüne dek işlerinizde telif sorunları yaşadınız mı? Tasarım alanında dikkatinizi çeken ya da öncelikli gördüğünüz benzeri sorunlar nelerdir?

Harika bir hikâyem var bununla ilgili! Bundan yaklaşık 10 sene önceydi, küçük kuzenimin okuduğu anaokulunun logoya ihtiyacı varmış, bana ulaştılar, ben de maddi bir şey beklemeden zevkle çalıştım, uğraştım, üç logo önerisi hazırlayıp gönderdim. Sonra yengemden öğrendim ki, 100 bin lira bütçeleri de varmış. Şaşırdım, etkilendim, sevindim, zengin oldum! Fakat ardından kötü haber geldi, işi başkası almış. Sonradan öğrendim, meğer olay şöyleymiş: İşi bir kırtasiye-copy center almış; kırtasiye, 100 bin liraya on tane logo yapmış, bense sadece üç tane yapmışım. E, aynı paraya on logo mu alırsınız, ü mü? Keriz zannettiniz herhâlde. Ayrıca, o 100 bin lira, 100 liraymış meğer! Yeni paraya geçiş döneminde ufak bir yanlış anlaşılma olmuş. Logonun tanesi 10 liraymış, benimki 33.3 lira olunca birim başı maliyeti fazla gelmiş. Bu yaşadığım fıkra gibi olay, tasarıma verilen değerin ve tasarımın ne kadar anlaşılır olduğunun kısa bir özeti. Ama burada, o okul yönetimini küçümsemek ve yargılamak yerine hatayı kendimizde aramalıyız. Tasarımın ne olduğunu bizler (tasarımcılar, akademisyenler, üniversiteler, meslek kuruluşları) anlatmazsak, kim anlatacak? Tasarım alanında öncelikli gördüğüm sorun bu. Tasarımcılar olarak “yapmak”la uğraşmaktan, tam olarak ne yaptığımızı ve neden yaptığımızı düşünmeye ve başkalarıyla herkesin anlayabileceği dille paylaşmaya yeterince vakit ayıramıyoruz. Yeni tasarımcılar yetiştirmek kadar, tasarımcı olmayanları tasarım konusunda eğitmemiz gerekiyor. Lisansüstü öğrencilerimle bir iki senedir bu konuda neler yapabiliriz diye çalışıyoruz. Günümüzde, ilkokuldan itibaren tasarım kültürü dersleri olmalı; bu hobi değil, bir ihtiyaç, bunun anlaşılması gerekiyor.
Fausto Podavini, Omo Change, Kitap tasarımı, Fotoevidence, 2019 

 

İletişim tasarımı alanındaki güncel işleri takip ediyor musunuz? İlgiyle takip ettiğiniz tasarımcılar/işler var mı?

“Dünyanın En İyi Kitap Tasarımları” yarışması Stiftung Buchkunst, her sene heyecanla ziyaret etmeyi beklediğim sergi. Bu sergide, iki-üç gün boyunca en iyi kitap tasarımlarının arasında kaybolmak gibisi yok. Kitapların arasında kaybolmak için Ofset Yapımevi ziyaretleri de harika oluyor, dünyanın her yerinden inanılmaz kitaplar raflara taze taze konmuş oluyor ve kullanılan malzemeler, kâğıtlar… Bir nevi oyuncakçı dükkânı gibi. GMK’nın düzenlediği Grafik Tasarım Sergisi de önemli bir sergi ve ülkede tasarım adına neler olup bittiğini bu sergiyle takip edebiliyorum. Bunun dışında Instagram, Behance vb. kanallar, tasarımcıların adını hatırlamadan genel bir günce edinmeme yardımcı oluyor. Bir de adları unutulmayacaklar var tabii… Onlardan bazıları Alan Fletcher, Karel Martens, Esen Karol, Irma Boom. Kitabın ne olabileceği, neler yapabileceği konusunda bu insanlardan ilham alıyorum. İlham almak hafif kaldı, bu insanlara derin bir hayranlık duyuyorum ve yapmış oldukları işleri tekrar tekrar ağzım açık izliyorum demek daha doğru.
Mikael Owunna, Limitless Africans, Kitap tasarımı (Mikael Owunna ile birlikte), Fotoevidence, 2019 

 

Tasarım dışında uğraştığınız alan/alanlar var mı?

Kâğıt, mürekkep ve baskıyla uğraşmayı seviyorum; baskı resim yapıyorum, sergiler açıyorum. Müzikle uğraşıp duruyorum ama bir türlü dikiş tutturamadım. Onun dışında meditasyon ve yürüyüş hayatımdaki önemli iki alan. 

“The Systematic Investiation of Matter and Existence” Serisinden, Kâğıt üzerine ofset baskı, Sınırlı üretim 

 

Şu an neler üzerinde çalışıyorsunuz? Yeni projeleriniz var mı?

“Şu an bir kitap projesi üzerinde çalışıyorum”. Zamansız bir cevap olsun istedim. Ya yazıyorumdur, ya okuyorumdur, ya tasarlıyorumdur, ya baskı aşamasında matbaada elim işte gözüm başka kitaplarla oynaştadır, ama kesin bir kitap işi vardır ortalıkta. Şimdi de var.

 

Ne zamandır GMK üyesisiniz? GMK’nın çalışmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

2013’ten beri GMK üyesiyim. 2 senedir de Yönetim Kurulu’yla daha aktif iletişimdeyim. GMK’nın Anadolu’da ve yurtdışında yaptığı etkinlikleri geliştirmede elimden geldiği kadarıyla yardımcı olmaya çalışıyorum. GMK’nın tasarımcıları, akademisyenleri, öğrencileri bir araya getirmesini çok faydalı ve önemli buluyorum. Yapılan etkinlikler, sergiler, duyurular, toplantılar ve yayınlar, birbirimizden daha geniş kapsamda haberdar olmamızı sağlıyor. GMK, tasarımı ve tasarımcıları görünür kılıyor, birleştiriyor.
Melike Taşcıoğlu, Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Mekân ve Bir Görsel İletişim Platformu Olarak Kitap, Yapı Endüstri Merkezi Yayınları, 2013, Tasarım: Melike Taşcıoğlu

 

Mesleğinizin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Buna tasarımcı-akademisyen olarak cevap vereyim. Korona salgınıyla eğitim sistemi birdenbire değişti. Karantina geçici olsa bile, uzaktan eğitim daha da yaygın ve zorunlu hâle gelecek gibi görünüyor. Uzaktan eğitim konusunda Türkiye’nin en deneyimli üniversitesi olan Anadolu Üniversitesi’nde olmak önemli bir avantaj ve bu sistemin bizim alanımızda nasıl bir eğitim modeline dönüşebileceği üzerine çalışıyoruz. Mesleğimizde diplomanın önemi zaten pek yoktu; yapılan işin kendisi, tasarımcının portfolyosu önemliydi. Şimdi bu modelde, teknik eğitim ile ilham, fikir ve düşünce biçimi veren eğitim programlarının daha da net ayrılacağını tahmin ediyorum. İşverenin ihtiyaçlarına insan-tasarımcıların mı, yoksa yapay zekânın mı en iyi çözüm getireceğine dair tasarım danışmanlıkları artacaktır. Bu ve eğitim tasarımı dışında, kent ve bürokratik sistemlerin tasarımları ile bilgigrafi (infografik) alanı daha da öne çıkacak diye düşünüyorum. Ama değişmeyecek şeyler de var elbet: birlikte oynamak, soru sormak, düşünmek ve problem çözmek.

Bugünkü siz, mesleğinin henüz başındaki size ne söyler?

Mesleğin başındaki ben, bence, şimdiki benden daha akıllı ve daha özgür. Onun bana söyleyeceği şeyler daha önemli olabilir. Ama büyük cümleler kurmak yerine, beni gaza getirmek için “You go girl!” falan der herhâlde ergen olan ben. Ben de ona “doğru olanı zaten bildiğini, bunun ona unutturulmaya çalışılacağını ama yine de bildiği doğrulara geri döneceğini” söylerim. O da “biliyorum” der. Ergen işte. Yine de canım kendim.

 

 

*Röportaj: Eda Gündüz (GMK Üyesi)